Rusya Devlet Başkanı Putin 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye karar verdiğini duyurduğu konuşmasında, “NATO’nun doğuya yayılması ölçüsünde durum ülkemiz için her yıl daha kötü ve tehlikeli hale geliyor. Dahası, NATO yönetimi son günlerde doğrudan doğruya, İttifak’ın altyapısını Rusya sınırlarına ilerletmeyi hızlandırmak, güçlendirmek zaruretinden söz ediyor. Başka bir deyişle, tutumlarını sertleştiriyorlar. Olanları izlemekle yetinemeyiz artık. Bu, bizim açımızdan tam bir sorumsuzluk olur.” demiş ve savaşın gerekçelerinden birisini NATO’nun Ukrayna’daki faaliyetleri olarak nitelendirmişti. Ukrayna’da beklemediği ölçüde büyük zorluklarla karşılaşan Putin’in düzenlediği askeri harekat istenmeyen bir sonuç daha doğurdu ve NATO’nun Rusya’ya doğru genişlemesi başka bir kanatta öngörülmeyen şekilde hızlanmış oldu.
Bu çerçevede, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana NATO ve Rusya arasında tarafsızlık politikası takip eden Finlandiya ile 200 yıldır Avrupa’daki savaşlara müdahil olmayan İsveç, NATO üyesi olmak için başvuru yapmaya karar verdiler. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve Başbakanı Sanna Marin'in 12 Mayıs Perşembe günü yaptıkları ortak açıklamada, NATO üyeliğinin ülkenin güvenliğini güçlendireceğini, Finlandiya’nın derhal NATO üyesi olması gerektiğini ve önümüzdeki birkaç gün ulusal düzeyde gerekli adımların atılmasını beklediklerini söylediler. İsveç’in de çok yakın zamanda NATO üyeliğine resmen başvurması bekleniyor.
Önceki dönemlerde de zaman zaman gündeme gelmiş olmakla birlikte Finlandiya’nın ve İsveç’in NATO üyeliği gerçekçi bir ihtimal olarak değerlendirilmiyordu. Ukrayna Savaşı öncesinde gerek Finlandiya gerek İsveç kamuoyunun ülkelerinin NATO üyeliğine desteği yüzde 20’ler civarında seyrederken, savaşın başlamasıyla Finlandiya’da halkın %76’sı, İsveç’te ise %60’ı NATO üyeliğini desteklemeye başladılar. Öte yandan, savaş öncesinde Rusya’nın daha fazla tahrik edilmemesi adına bazı Batı Avrupa ülkeleri de bu tarz radikal bir genişlemeye kuşkuyla yaklaşıyordu. Ukrayna savaşı örgüt içindeki dengeleri alt üst etti ve bu iki ülkenin NATO üyeliği önündeki engelleri neredeyse tamamen ortadan kaldırdı.
Rusya’yla 1300 km sınıra sahip Finlandiya’nın üye olması durumunda NATO’nun Rusya sınırının uzunluğu iki katına çıkmış olacak. NATO’yu bir savunma teşkilatı olarak değil, varoluşsal bir tehdit olarak addeden Rusya doğal olarak bu gelişmelerden ciddi rahatsızlık duyuyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, NATO’nun genişlemesini sürdürerek Rusya’nın güvenliğini tehdit etmeyi hedeflediğini, bu tehditleri durdurmak için Rusya’nın askeri ve teknik önlemler almak zorunda kalacağını belirtti. Ne var ki, askeri bakımdan Ukrayna’da bir bataklığa düşmüş olan Rusya’nın bu süreci engellemek için yapabileceği pek bir şey yok.
Finlandiya’nın ve İsveç’in siyasi yapıları ve askeri yetenekleri, ordularının NATO standartlarıyla büyük ölçüde uyumlu olması göz önüne alındığında teknik görüşmelerin rahat şekilde ilerleyeceği ve üyelik sürecinin bir yıl içerisinde tamamlanabileceği öngörülüyor. Coğrafi konumlarının da etkisiyle bu iki ülkenin NATO’ya katılmasıyla, örgütün caydırıcılık gücünün artması, ayrıca Arktik, İskandinav ve Baltık bölgelerinde savunma yeteneğinin güçlenmesi bekleniyor.
NATO üyelik konusunda oybirliğiyle karar verdiği için Finlandiya ve İsveç’in başvurularının bütün üye ülkeler tarafından onaylanması ve sürecin tamamlanması için otuz üye ülkenin kendi ulusal mevzuatları çerçevesinde iç onay süreçlerini tamamlaması gerekiyor. Bu bağlamda, Finlandiya’nın adaylığını açıklamasının ardından başta NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, ABD, İngiltere ve birçok üye ülke, Finlandiya ve İsveç’in başvurularına açık destek beyanında bulunurken, otuz NATO üyesi ülke arasında ilk ve tek itiraz Türkiye’den geldi.
13 Mayıs Cuma günü, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği başvurusuna ilişkin bir soru üzerine AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz şu anda İsveç ve Finlandiya'yla ilgili gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu bir düşünce içerisinde değiliz… İskandinav ülkeleri ne yazık ki terör örgütlerinin adeta misafirhanesi gibi. PKK'sı, DHKP-C'si İsveç'te, Hollanda'da yuvalanmış durumdalar. Oraların hatta daha da ileri gidiyorum parlamentolarında da yer alıyorlar. Bu noktada bizim olumlu bakmamız mümkün değil" şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın itirazının, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya dahil olmasıyla birlikte Rusya’yla gerilimin yükseleceği ve ileride bir savaş ihtimalinin daha fazla artacağı endişesinden kaynaklanmadığını öncelikle belirtmek gerekiyor. Üyelik sürecinin tamamlanması için 30 ülkenin oy birliğiyle karar alması gerekliliği göz önüne alındığında, Erdoğan’ın eline değerli bir koz geçmiş durumda. Finlandiya ve İsveç’in güvenliklerini sağlamak için NATO’ya derhal katılmayı zorunlu görmesi ve ABD’nin Baltık ülkelerine NATO’nun acilen genişlemesi hususunda çok istekli olması, Erdoğan’ın elini daha da güçlendiriyor. Bu itibarla, Erdoğan’ın Türkiye’nin veto yetkisini kullanmama ve üyelik sürecini geciktirmeme karşılığında çeşitli konularda kendisine taviz verilmesini talep edeceği ve beklentilerine cevap verilmesi için muhataplarının elini zorlamak istediği anlaşılıyor.
Bu bağlamda, bir yandan Erdoğan’ın İsveç’ten, ülkede aktif bulunan özellikle bazı sol örgütlerin hareket kabiliyetlerinin kısıtlanmasını ve Türkiye aleyhindeki faaliyetlerinin azaltılmasını/kontrol altına alınmasını istemesi beklenebilir. Daha önemlisi ise, Erdoğan’ın mevzubahis açıklamasının devamında da değindiği gibi Türkiye’nin başta Suriye’deki YPG konusu ve F-16 tedarik süreci olmak üzere güvenlik alanında ABD’den çeşitli beklentileri bulunuyor. Başka bir ifadeyle, Finlandiya ve İsveç’in müzakere süreçlerinden istifadeyle Erdoğan, ABD ile başka alanlarda pazarlık yapmak için aciliyet arz eden süreci yokuşa sürmekle tehdit ediyor. Üye ülkelerin başka alanlarda taviz koparmak için önemli süreçleri baltalaması esasen Türkiye’ye has bir durum değil. Örneğin, 2018’den beri Ukrayna ve NATO arasında bakan seviyesinde düzenlenmesi öngörülen siyasi toplantılar Ukrayna’daki Macar azınlığın haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Macaristan tarafından veto ediliyor.
Ne var ki, kağıt üzerinde mümkün olmakla birlikte, Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerini Türkiye’nin tek başına sabote etmesi olası değil. Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın marjinalize edilmiş olduğu uluslararası bir konjonktürde, Ankara’nın Putin’in NATO’daki Truva atı olduğu anlamına gelecek böyle bir pozisyonda uzun süre direnmek ve Batı’nın hışmını çekmek istemeyeceği aşikar. Bundan ötürü, gerek Dışişleri Bakanları düzeyinde, gerek perde arkasında yapılacak görüşmelerde taraflar muhtemelen görece kısa bir sürede bir uzlaşıya varacaktır. Nitekim, Erdoğan’ın açıklaması sonrası Finlandiya ve İsveç, 14 Mayıs Cumartesi günü Berlin'de Türkiye’yle yapılacak görüşmelerde NATO üyeliği konusunun ele alınacağını ve örgütün önemli üyelerinin desteklerine sahip bulunduklarını vurguladılar. Nihayetinde, Ukrayna savaşının beraberinde getirdiği konjonktür nedeniyle Rusya’nın güvenlik kaygılarının göz ardı edileceği ve NATO’nun Moskova’ya bir nevi meydan okuması şeklinde Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerinin ivedilikle tamamlanacağı anlaşılıyor.