Günümüzde Rus askerlerinin ülkelerin kaderinde önemli rol oynadığı yerler Ukrayna veya Suriye’yle sınırlı değil. Rusya’nın halihazırda dünyanın değişik bölgelerinde örtülü veya aleni şekilde muharip birlikleri bulunuyor. Bu bağlamda, Putin’e yakın bir iş adamı tarafından kurulan ve eski Rus askerlerini istihdam eden özel güvenlik firması Wagner Grubu dikkat çekiyor. Wagner Grubu sayesinde Rusya, bir yandan askerlerinin yurtdışında konuşlanmasının beraberinde getireceği hukuki ve siyasi sorumluluğu inkar edebilirken, diğer yandan sağladığı askeri desteğin meyvelerini devşirme imkanına kavuşuyor.
Wagner Grubu’nun esasen tipik bir işleyiş tarzı var. Doğal kaynaklar bakımından zengin fakat siyasi istikrarı sağlayamamış ülkelerde isyan hareketlerinin bastırılmasında veya yönetimin silah zoruyla elde edilmesinde rol alıyor. İktidarı ele geçiren liderlerin darbe yoluyla devrilmesinin önünde engel teşkil ediyor. Bu “hizmetlerin” karşılığında ise liderlerden, siyasi bakımından Rusya’yla yakınlaşmaları ve ülkenin doğal kaynaklarının işletmesini Rus şirketlere vermeleri bekleniyor. Taraflar bu temel hususlarda mutabık kaldıklarında bölgenin özel şartları muvacehesinde Wagner Grubu, gerektiğinde hukuk dışına da çıkmak suretiyle kendilerini kiralayan siyasi iradenin güvenilir paralı askerleri olarak ülkede hareket ediyor. Daha önce Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan ve Mozambik’te sergilenen bu senaryo şimdilerde Batı Afrika ülkesi Mali’de sahneleniyor.
Yaklaşık 21 milyon nüfusa ve 17,5 milyar dolar büyüklüğünde bir ekonomiye sahip olan Mali, dünyanın en az gelişmiş ve en yoksul ülkelerinden olmakla beraber zengin yeraltı kaynaklarına sahip. Afrika’da en fazla altın üretilen ülkelerden biri olan Mali’nin büyük maden rezervleri arasında, cep telefonu yapımında kritik önemi haiz lityum ve nükleer yakıt olarak kullanılan uranyum da bulunuyor.
Eski Fransa sömürgesi olan Mali, bu zenginliklere rağmen, son on yıldır ülkenin kuzeyinde başlayan ve bir türlü bastırılamayan isyan hareketleri ve buna bağlı terör olaylarıyla mücadele ediyor. Bu minvalde, ülkedeki güvenlik sorunlarını bahane eden ordu 2012 yılında yönetime el koymuş, ancak isyancıların kontrol ettikleri alanları başkente doğru genişletmeye devam etmeleri üzerine Fransa askeri müdahalede bulunmuş ve bir süreliğine asayiş sağlanabilmişti. Ülkedeki yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve güvenlik durumunun gittikçe kötüye gitmesi nedeniyle başlayan geniş çaplı halk protestolarının ardından 2020 Ağustos ayında ordu yönetime tekrar el koydu ve seçimle başa gelen Cumhurbaşkanı Keita ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Darbeciler, eski bir asker olan Savunma Bakanlığı görevindeki Bah N’Daw’i Geçici Devlet Başkanı olarak atadı. Bu arada ülkenin bir an önce demokrasiye dönmesi yönündeki dış baskılar üzerine 18 ay içinde seçimlerin yeniden yapılacağı açıklandı.
Dikkat çekici şekilde, bölgede kayda değer bir oyuncu olmamasına rağmen 2020 Ağustos ayındaki darbeden sonra Mali’deki askeri cuntaya ilk üst düzey ziyareti gerçekleştiren ve dolayısıyla cuntanın meşruiyetini tanıdığını sahada açıkça ifade eden ilk ülke Türkiye oldu. Söz konusu ziyaret darbeden henüz birkaç hafta sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından gerçekleştirildi. Çavuşoğlu bu ziyareti sırasında Türkiye’nin arzusunun Mali'nin geçiş sürecini sorunsuz bir şekilde tamamlaması olduğunu belirtti.
Ancak ilan edilen geçiş sürecinin tam ortasında, yani darbeden sadece 9 ay sonra Geçici Başkan Yardımcısı Albay Assimi Goita liderliğindeki cunta yeni bir darbe daha yaptı. 2022 Şubat ayında yapılması planlanan seçimlerin vaktinde gerçekleştirileceği taahhüdüne binaen uluslararası toplum bu darbeye sınırlı tepki gösterdi. Ne var ki, Albaylar Cuntası’nın Ocak ayı geldiğinde ülkedeki güvenlik durumunu bahane ederek seçimlerin 2025 yılına ertelendiğini duyurması bölge ülkeleri bakımından bardağı taşıran son damla oldu. Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) Mali’ye ağır yaptırımlar uygulamaya karar verdi. Bu çerçevede, ECOWAS Mali’nin finansal varlıklarını dondurdu, denize çıkışı bulunmayan ülkeyle olan bütün sınırlarını kapattı ve zorunlu haller dışında ticareti yasakladı.
Wagner Grubu siyasi istikrarsızlığın iyice arttığı bu son süreçte ülkedeki gelişmelere müdahil oldu ve Mali hükümeti ile 2021 Eylül ayı civarında bir güvenlik anlaşması imzaladı. Mali’deki askeri cunta Wagner’e bağlı paralı askerlerin varlığını reddederken, Rus askerlerinin devletten devlete bir ilişki çerçevesinde ülkede bulunduğunu ve anlaşma şartlarının gizli olduğunu dillendiriyor. Ne var ki, askeri cuntanın ikrarına rağmen Putin, geçtiğimiz haftalarda Mali’deki Rus özel güvenlikçilerle Rus ordusunun hiçbir alakasının bulunmadığını ifade etti. Öte yandan, basında yer alan bilgilere göre bu anlaşma imzalanmadan önce Rus jeologlar ve hukukçular Mali’deki bazı maden sahalarında incelemelerde bulundu.
Bu anlaşma çerçevesinde Wagner Grubu’nun Mali’de yaklaşık 1000 paralı asker konuşlandırmış olması ve ülkede kamuoyunda gittikçe artan Fransız karşıtlığı nedeniyle Macron, ülkesinin Mali’deki askeri varlığını sona erdirme kararı aldı. Devam edegelen terör eylemlerine rağmen diğer Avrupa ülkelerinin de Fransa’yı takip edeceği anlaşılıyor. BM Barış Gücü’nün Mali’deki faaliyetlerinin bu gelişmelerden olumsuz etkilenmesi ihtimal dahilinde bulunuyor.
Ekonomik kriz ve güvenlik problemleriyle karşı karşıya bulunan Mali’nin bölgesel yaptırımlara karşı daha ne kadar dayanabileceği henüz belirsiz. Ancak, arkasında Wagner Grubu’nun desteği bulunan Albaylar Cuntası’nın da havlu atmayacağı anlaşılıyor. Zira Wagner’in varlığı, albaylara karşı ülkede başka bir darbe yapılması ihtimalini oldukça düşürüyor. Nitekim Rus askerlerinin başkanlık sarayını koruduğu ve başkentte uluslararası havalimanını karargah edindikleri belirtiliyor. Ayrıca, ECOWAS ve Batılı devletlerin bir an önce ülkede seçimlerin yapılmasına ve demokrasinin yeniden tesisine yönelik baskılarına karşı Albaylar Cuntası kendilerine bir dış destek sağlamış bulunuyor. Diğer bir ifadeyle, ülkedeki siyasi şartlar dış askeri destek sayesinde Albaylar Cuntası lehine dondurulmuş oluyor.
Sahraaltı Afrika’da Wagner Grubu’na bağlı 3000 ila 5000 arasında asker bulunduğu ve bu askerlerin ihtiyaca göre bir çatışma bölgesinden diğerine aktarıldığı tahmin ediliyor. Bu minvalde, Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian, Wagner Grubu’nun bazı devletlerin zaaflarından istifade ederek bölgeye yerleştiğini, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde olduğu gibi Mali’de de güvenlik karşılığında madenlerin “pervasızca” Ruslar tarafından işletilmesine yönelik anlaşmalar yapıldığını, Rusların amacının Avrupalıları bölgeden söküp atmaktan ziyade Afrika’da Rusya’nın nüfuzunu artırmak olduğunu belirtiyor. En son Mali örneğinde görüldüğü üzere 1000 kişilik Rus askeri varlığı dahi Afrika’daki bir ülkenin siyasi gidişatını kökten etkileyebiliyor. Bu itibarla, önümüzdeki dönemde Rusya’nın siyasi ve ekonomik istikrarsızlık içerisindeki diğer kıta ülkelerinde de zemin kazanabileceği, güvenlik temini karşılığında yeraltı kaynaklarının Rus şirketlerce işlenmesi politikasını devam ettirmeye çalışacağı öngörülebilir. Bu politikanın ne kadar başarılı olacağını ise kıtadaki gelişmeler kadar, Ukrayna savaşı ve Rusya ekonomisinin gidişatı da etkileyecek.