AB ülkeleri aracılığıyla uzun süredir Viyana’da devam eden İran ve ABD arasındaki nükleer müzakerelerin nihai aşamaya vardığına ve önümüzdeki birkaç hafta içinde bir uzlaşıya varılabileceğine dair güçlü işaretler bulunuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve AB Yüksek Temsilcisi Borrell geçtiğimiz hafta yaptıkları açıklamalarda önümüzdeki günlerde İran’la yeni bir Kapsamlı Müşterek Eylem Planı’nın sonuçlandırılacağını umduklarını dile getirdiler. Ne var ki, ABD Dışişleri Bakanlığı 2 Eylül’de yaptığı açıklamada, İran’ın taslak metne cevaplarını halen incelemekte olduklarını ama bu cevapları yapıcı bulmadıklarını belirti. Müzakerelerin nasıl sonuçlanacağı bölgedeki güvenlik ve ekonomi politikaları bakımından büyük önem arz ediyor.
Tahran’ın nükleer silah geliştirmeyeceğinden emin olunması için 2015 yılında BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi olan ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere ile Almanya (P5+1) ve İran arasında Kapsamlı Müşterek Eylem Planı imzalanmıştı. Bu anlaşmayla İran, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini kısıtlamış ve nükleer tesislerini kontrollü bir şekilde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerinin denetimine açmıştı. Anlaşma uyarınca İran’a nükleer faaliyetleri sebebiyle uygulanan tüm uluslararası ve tek taraflı yaptırımlar kaldırılmıştı. 2018 yılında Trump yönetimi selefi Obama döneminde imzalanan anlaşmanın İran'ın ileride nükleer silah geliştirmesinin önüne geçmediğini ve ülkenin füze denemelerine engel olmadığını ileri sürerek söz konusu anlaşmadan tek taraflı çekilme kararı almış ve İran’a yeniden yaptırım uygulamaya başlamıştı. ABD’nin bu yaptırımları üzerine İran uranyum zenginleştirme faaliyetlerine tekrar başlamıştı.
Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesinden önce İran’ın nükleer silah geliştirebilmek için zenginleştirilmiş uranyum oranına bir yılda ulaşabileceği düşünülüyordu. Anlaşma rafa kaldırıldıktan sonra bugün İran’ın %90 zenginleştirme oranına varmasının an meselesi olduğu ifade ediliyor. Bu bağlamda uzmanlar halihazırda İran’ın %60 oranında zenginleştirilen uranyuma sahip olduğunu, birkaç gün ila birkaç hafta içinde nükleer silah için kritik olan %90 oranına ulaşabileceğini, bu kritik oranı yakaladıktan bir ay sonra ikinci nükleer silah, kritik orandan bir buçuk ay sonra üçüncü nükleer silah, 2,75 ay sonra dördüncü nükleer silah ve 6 ay içinde beşinci nükleer silahını üretebileceğini kaydediyorlar. Bu minvalde uzmanlar, İran’ın 6 ay içinde toplamda beş nükleer silah üretmiş olabileceğini, önümüzdeki birkaç ay içinde ülkenin yeraltında nükleer silah denemesi yapabilecek kapasiteye ulaşabileceğini, bir veya iki yıl içerisinde ise nükleer silah taşıma kapasitesine sahip balistik füze geliştirebileceğini belirtiyorlar.
Gerçekten de nükleer santralleri olan birçok ülkenin aksine İran’ın yaptırım uygulanmak pahasına kendi nükleer yakıtını üretmekte ısrar etmesi ileride nükleer silah yapma niyeti taşıdığına bir işaret olarak görülebilir. İran’ın yıllardır devam edegelen nükleer programını yürüten bilim insanlarına yönelik suikastler ve nükleer tesislere yapılan sabotajlara rağmen bu noktaya ulaştığını da burada kaydetmek gerekiyor.
Bu durum göz önüne alındığında İran’ın nükleer silah elde etmesinin engellenmesi için Batılı devlerin önünde esasen iki seçenek bulunuyor. Birincisi, askeri bir operasyonla İran’ın nükleer tesislerini imha etmek. İkincisi ise müzakereler yoluyla İran’ı uranyum zenginleştirmesini durdurmaya ikna etmek. İsrailli güvenlik bürokratları ile ABD’de Cumhuriyetçiler yaptırımlar ve askeri seçeneğin değerlendirilmesi gerektiğini düşünürken, Biden yönetimi ve AB devletleri uzlaşının mümkün olduğu görüşündeler.
ABD’nin müttefikleriyle paylaştığı anlaşılan ve basına yansıyan bilgilere göre İran’la nükleer konuda uzlaşıya varıldığında dört aşamalı bir plan devreye sokulacak.
İlk aşamada anlaşmanın imzalandığı vakit (sıfırıncı gün), ABD Başkanı Biden İran’a uygulanan bazı idari yaptırımları kaldıracak. Bu vesileyle İran’ın Güney Kore’de dondurulmuş 7 milyar dolarlık rezervi serbest kalacak. İran da mukabilinde %60 oranındaki uranyum zenginleştirmesini durduracak ve bu oranı %20’ye indirecek. Aynı zamanda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı İran’ın nükleer tesislerinde teftişlere tekrar başlayacak.
60 gün sonra başlayacak ikinci aşamada, ABD İran’ın istisnai olarak 50 milyon varil petrol satmasına müsaade edecek. Ayrıca İran’ın enerji ve havacılık alanlarında ticari müzakereler yapmasına imkan sağlanacak. İran ise uranyum zenginleştirmesini %5’e indirecek.
120 gün sonra başlayacak üçüncü aşama uygulama günü olacak. İran uranyum zenginleştirmesini %3,67’ye indirecek ve uranyum stoklarını azaltacak. ABD ise İran Devrim Muhafızlarına uygulananlar hariç ikincil yaptırımların hepsini kaldıracak.
165 gün sonra başlayacak dördüncü aşama tamamlama günü olacak. ABD, nükleer yaptırım ve kısıtlamaların yanı sıra konvansiyonel silahlara yönelik ambargoları da kaldıracak. Ayrıca, iki ülke arasında ticaretin gelişmesine izin verecek. İran ise uranyum zenginleştirme altyapısını ortadan kaldıracak.
Öte yandan, İran’a uygulanan uranyum zenginleştirmesi, gelişmiş santrifüj kullanımı, uranyum stokları, ağır su reaktörleri ve plütonyuma yönelik kısıtlamalar önümüzdeki senelerde peyderpey yürürlükten kalkacak. Anlaşma uyarınca 2030 yılına gelindiğinde İran’ın takip etmekle yükümlü olduğu hiçbir kısıtlama bulunmayacak.
İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması durumunda kısa vadede ülkenin günde 1 milyon varil daha fazla petrol ihraç edebileceği düşünülüyor. Bazı analistler anlaşmadan 2,5 yıl sonra İran’ın günlük petrol ihracatının 2,8 milyon varile ulaşabileceğini ve bugünkü fiyatlar sabit kalırsa ülkenin 65 milyar dolar gelir elde edebileceğini değerlendiriyor. Bu bağlamda, yaptırımların kalkmasıyla İran’da işsizlik ve enflasyonun düşeceği, büyümenin hızlanacağı, ihracatın artacağı öngörülüyor.
Biden yönetimi bakımından İran anlaşmasının ilk beklenen somut faydası İran petrolünün dünya piyasalarına akmasıyla küresel enerji fiyatlarının düşmesi. Özellikle Kasım ayında gerçekleştirilecek ABD’deki seçimler öncesinde Ukrayna savaşı nedeniyle artan petrol fiyatlarının düşmesi Demokratların seçimde hezimete uğramaması için önem arz ediyor. Nitekim, sadece tarafların uzlaşıya varmak üzere olduğu haberinin duyulması üzerine 30 Ağustos günü Brent varil petrol fiyatı bir günde 6 dolar düşerek 100 doların altına geriledi. İran’la imzalanacak olası anlaşmanın bir dış politika başarısı olarak da Kasım’daki seçimlerde ABD kamuoyuna pazarlanabileceği değerlendiriliyor.
Müzakerelerde bu kadar ilerleme sağlanmış olması ve tarafların istifade edeceği çok şey bulunmasına rağmen halen bir anlaşmaya varılabileceği kesin değil. Taraflar arasında anlaşılabilir nedenlerle yek diğerine karşı güvensizlik hakim. Kaldı ki 2024 yılında ABD Başkanlık seçimini kazanması durumunda Cumhuriyetçilerin anlaşmayı tekrar askıya alması mukadder görünüyor. Bu çerçevede, Cumhuriyetçiler ve İsrail Hükümeti olası anlaşmayla esas meseleyi teşkil eden İran’ın nükleer silah sahibi olmasının önüne geçilmediğini, sorunun sadece birkaç yıl ötelendiğini savunuyorlar.
Özetle, anlaşmanın sağlanması durumunda İran’ın bölgede gerek askeri gerek ekonomik açılardan daha güçlü hale geleceği görülüyor. Her halükarda, İran’ın nükleer silah kapasitesine ulaşmasının barışçıl şekilde engellenmesi bölge açısından bir kazanç olacaktır. Anlaşmanın sağlanamaması halinde ise, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine birkaç hafta içinde ulaşacağı göz önüne alındığında, ülkenin nükleer tesislerinin imha edilmesine yönelik bir askeri operasyon yapılması ve bölgede gerilimin yükselmesi göz ardı edilemeyecek ihtimaller olarak öne çıkıyor.