İsrail’de 2018-2022 yılları arasında yaşanan siyasi kriz nedeniyle dört yıl içinde toplam beş kere genel seçimler yapıldı. Yolsuzluk soruşturmalarıyla başı dertte olan Netanyahu, iki yıllık bir süre muhalefette kaldıktan sonra Kasım 2022 seçimlerinde başarılı oldu; seçimlere katılan aşırı sağcı ve dinci siyasi partilerle bir koalisyon kurup, yeniden Başbakanlık koltuğuna oturdu. Başbakan Netanyahu, göreve başlar başlamaz yargı sisteminde büyük değişiklikler öngören bir yargı paketi hazırlayıp İsrail parlamentosu Knesset’e sundu.
Uzmanlar tarafından “yargı darbesi” olarak adlandırılan bu yargı reformu, ülkedeki denge ve denetim mekanizmasını ciddi manada zayıflatacak ve hatta rejimi değiştirebilecek nitelikte. Bu nedenle, geçtiğimiz üç ay içinde ülke çapında muhalefet partilerinin de dahliyle her hafta protesto gösterileri düzenlenmekte ve bu gösterilere katılım olağanüstü seviyeleri bulmakta. Bu protestolarla ilgili dikkat çeken en önemli karelerden biri, bir göstericinin pankartında yazılı olan bir ifade oldu: “Sonumuzun Türkiye gibi olmasını istemiyoruz”. İzleyenler hatırlayacaktır, instituDE olarak iki ay önce yayınlanan programımızın başlığı da “İsrail Türkiye olacak mı?” idi.
Esasen bu pankart, İsrail halkının, sözkonusu yargı reformunun, yargı bağımsızlığı ve demokratik işleyiş üzerindeki etkilerini çok net olarak öngördüğünü bize gösteriyor. Öte yandan, Başbakan Netanyahu’nun ülkedeki rejimi değiştirebilecek böyle bir adım atarken Erdoğan’ın el kitabından da faydalandığını görüyoruz. Nitekim, 2013 yılında Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonuna maruz kalan Erdoğan kendi iktidarına yönelik böyle bir tehdidi yargı sistemini hedef alarak bertaraf edebilmişti. Erdoğan Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısı ve üye seçimini değiştirerek işe başladığı gibi; Netanyahu da İsrail Yüksek Mahkemesi’ne üye seçiminin hükümetin kontrolüne alınmasını ve Mahkeme’nin kararlarının Knesset’teki salt çoğunlukla hükümsüz bırakılabilmesini amaçlamakta.
Netanyahu Yüksek Yargı'yı neden hedef alıyor?
Bu sorunun pratik ve ideolojik sebepleri var. Öncelikle, Netanyahu'nun liderliğindeki ülke tarihinin en sağcı hükümetini oluşturan koalisyon ortakları, Yüksek Yargı'nın sol görüşün hakimiyetinden kurtarılması gerektiğini savunmakta. Ayrıca, yazılı bir anayasası bulunmayan İsrail'de Yüksek Mahkeme'nin Filistinliler, basın özgürlüğü, işgal politikaları gibi konulardaki kararları siyasette belirleyici unsur olabilmekte ve bu durum aşırı sağcı koalisyonun sert tepkisine neden olmaktadır.
Diğer bir neden, Yüksek Mahkeme'nin geniş yetkileri. Nitekim geçtiğimiz Ocak ayında Yüksek Mahkeme, vergi kaçakçılığından mahkum olmuş Aryeh Deri'nin İçişleri Bakanlığı makamı için uygun olmadığına ve görevden alınmasına hükmetmişti. Netanyahu bu karar üzerine, sözkonusu Bakanı görevden almak zorunda kalmıştı.
En önemli neden ise, Netanyahu hakkındaki yolsuzluk soruşturmaları. Yüksek Mahkeme, halen devam eden yolsuzluk soruşturmalarından ötürü Başbakan Netanyahu'yu mahkum edebilir ve siyasi hayatına son verebilir. Nitekim, otorite heveslisi bir liderin siyasi hayatına mal olabilecek böyle bir girişimi engellemeye çalışması beklenebilir bir durum olacaktır.
Protesto Gösterilerinin Etkileri
Türkiye'de güçlü bir siyasi figürün girişimiyle yargının yeniden yapılandırılmasının nelere yol açabileceğine şahit olmuş İsrail halkı, tarihinde hiç olmadığı kadar yoğun bir katılımla ve üç aydır devam eden protesto gösterileri düzenlemekte ve resmen 12 haftadır sokaklarda sabahı etmektedir. Hükümet yargı paketini Knesset'te ilerletirken, protesto gösterileri kesintisiz bir şekilde devam etmiş ve son oylamaya yaklaşıldıkça gösterilerin dozu artmıştır.
Savunma Kuvvetleri bünyesindeki eleştirilerin yükselmesi ve Savunma Kuvvetleri’nin belkemiğini oluşturan ihtiyat birliği mensuplarından göreve icabet etmeyeceklerini beyan edenlerin sayısının artması karşısında, Savunma Bakanı Yoav Gallant yargı reformuna destek vermeyeceğini açıkladı. Başbakan Netanyahu, kabinedeki safları sıkılaştırmak ve diğer Bakanlara ders olması için kabinedeki en makul Bakan olan Gallant’ı derhal görevden aldı. Bu karar sonrasında geçtiğimiz Pazar gecesi halk sokaklara akın etti. Peşinden ulusal işçi sendikası Histadrut geniş bir grev başlattı ve ülkedeki hayat durma noktasına geldi. Bu çerçevede, Ben Gurion Havaalanı’ndaki uçuşlar durdu, hastanedeki ameliyatlar ertelendi, üniversiteler eğitimi askıya aldığını duyurdu. Sendikanın grev kararına İsrail Dışişleri Bakanlığı da katıldı ve diplomatik misyonlarını kapattı. Hatta bazı kıdemli diplomatlar yargı paketini protesto edip istifa etti. Netanyahu, bu baskıya dayanamayıp yargı paketinin oylamasını ertelediğini duyurdu.
Bu aşamadan sonra ne olacak?
Başbakan Netanyahu’nun yargı reformundan tamamıyla vazgeçmiş olması çok mümkün görünmemekte. Yargı paketinde yapılacak ufak bazı değişikliklerle yargı paketinin yasalaşması halinde, değişikliğin Yüksek Mahkeme’nin engeline takılması ve Mahkeme’nin değişikliği iptal etmesi imkan dahilinde. Hükümet'in Mahkeme'nin iptal kararına uymakta diretmesi ve Mahkeme’nin kararını Knesset’te salt çoğunlukla iptal etmesi halinde ise, anayasal bir kriz yaşanabilir.
Böylesi bir krizin engellenmesi amacıyla yargı paketinde ciddi değişiklikler yapılması gerekecektir. Ancak, böyle bir değişikliğin yapılması koalisyonun dağılmasına, yapılmaması ise protesto gösterilerinin devamına ve yeniden ulusal çapta greve neden olabilir. Herhalükarda, İsrail’de öngörülebilir bir vadede siyasi istikrarın tesisi biraz zor görünmektedir.
İsrail'deki protestolar Gezi'ye benziyor mu?
Basında İsrail’deki protestolar ile Gezi arasında da bir benzerlik olduğu yorumları yapılmakta. Gezi, Taksim’deki yeşil alanın muhafazası gibi sembolik bir nedenle başlamış, bilahare toplumun birçok kesimini içine alarak genişlemiş ve hükümetin baskıcı politikalarını hedef alır hale gelmiştir. İsrail’deki gösteriler ise, yargı bağımsızlığını yok edecek yasal düzenlemelere karşı başlamıştır. Ayrıca, Gezi’nin aksine, İsrail’deki protestolar çok daha uzun sürmüş ve başından beri ana hedef yargı reformunun engellenmesi olmuştur.
İki ülkedeki protesto gösterilerinin sonuçları itibariyle de farklı olduğunu söyleyebiliriz. Gezi, Başbakan Erdoğan’ın gücünü test ettiği bir fırsata dönüşmüş ve protestocuları ezdiği gibi, parti içindeki Bülent Arınç gibi çatlak sesleri de bastırabilmişti. İsrail’de ise, Histadrut gibi bir kurum ülke çapında grev başlattı, bürokrasiden yargı reformu aleyhinde eleştiriler yükseldi ve kabinedeki en prestijli makamda bulunan Savunma Bakanı da isyan bayrağı çekti. Tüm bunlar Netanyahu’nun yargı reformunu ötelemesine neden oldu ve itibarına önemli bir zarar verdi.
Son olarak, İsrail'de gösteriler devam ederken Türkiye ve İsrail yakınlaşmasının devam etmesi de ilginç bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Hatta Erdoğan’ın Netanyahu'nun otoriterleşmesinden memnuniyet duyduğunu bile söyleyebiliriz. Nitekim otoriter liderlerin birbirine destek olduğu birçok örneğe şahitlik ettiğimiz bir dönemdeyiz.
Not: Başbakan Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı görevden alma kararını bilahare güvenlik gerekçesiyle ertelemek zorunda kaldı. İddialara göre, Gallant’ın özür dilemesi karşılığında görevine devam etmesi pazarlıkları yapılmaktadır.