Bundan on yıl kadar önce Kırgızistan'da görev yaparken yanı başındaki akraba Kazakistan bir istikrar abidesi gibi görünürdü. Kazakistan, komşusunun yaşadığı ekonomik sıkıntılara ve bunların doğal sonucu olan siyasi ve sosyal istikrarsızlıklara uzaktı. Birçoklarının varlığını hissettiği post-Sovyet ülkelere özgü yolsuzluğa rağmen, zengin petrol yataklarından elde edilen gelirler halkın ekseriyetini memnun edebilecek ya da en azından korkutucu güvenlik aparatını karşısına aldırmayacak kadar asgari bir bölüşüme imkan veriyordu. Samimi sohbetlerde Kırgız dostlarım Kazakistan’ın ya da bazı Kazakların kendi ülkelerine zaman zaman küçümser bir edayla yaklaşmasından rahatsızlık duyduklarını itiraf ederlerdi. Bu gözlemimi teyit eder güncel bir paylaşımda bir Kazak vatandaşının Kırgızların neden bu kadar vahşi olduğunu sorduğunu öğrendim.
Peki o noktadan son günlerde yaşanan protestolara ve şiddet olaylarına nasıl gelindi?
Önce herkesin bildiği LPG fiyatlarındaki artışa gelelim. Uzmanların kanısı bunun kök nedenden ziyade birikmiş memnuniyetsizliğin patlak vermesi için tetikleyici olduğu yönünde. Maalesef şu an anlaşılıyor ki, Kazakistan’ın zenginliği yıllarca yanlış ya da yolsuz şekilde harcanmış ve popüler ifadeyle yapısal reformlar ile altyapı harcamaları bilinçli şekilde ihmal edilmiş, böylece inceldiği yere kadar gelmiş, halkı uzun vadeli memnun tutma kabiliyeti artık zayıflamış durumda. İlk protestoların yaşandığı Canaözen şehrinde görece ucuz olduğu için ekseriyetle LPG ile çalışan araç kullanılıyor. Ancak güncel fiyatlar maliyeti karşılamıyor, böyle olunca ne eskiyen tesislerin yenilenmesi ne de üretim için teşvik söz konusu. Bu dengesizliği halkın ekonomik sorunlarını göz ardı ederek bir anda çözmek için arz-talep dengesine göre otomatik fiyatlamaya geçince fiyatlar iki katına çıkıyor. Protestolar sonucu fiyat kademeli olarak eski seviyesinin altına çekilse de halk artık bu palyatif, yarım yamalak çözümlere ve en başta siyasetçilere inançlarının kalmadığını gösteriyor.
Olayların fitilinin Canaözen şehrinde ve genel olarak Mangıztau oblastında (bölgesinde) ateşlenmesi tesadüf değil. Bölgedekiler yetersiz altyapı ile taşıma maliyetleri nedeniyle gıda ve su başta olmak üzere birçok ürün ve hizmete, zenginliğin biriktiği başkent Nur-Sultan ve ticari merkez Almatı mukimlerinden çok daha maliyetli şekilde erişebiliyor. Canaözen’de belli bir işçi direnişi kültürünün olması ayrıca kayda değer bir husus. Zira Kazakistan’ın son olaylara kadar yaşadığı en büyük toplumsal sınama 2011 yılındaki güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanmasıyla bastırılan işçi gösterilerinde yaşanmış, olaylar sonucu en az 14 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce insan yaralanmış, hapis ve işkenceyle karşı karşıya kalmıştı. Geçtiğimiz yılın henüz ilk yarısında, bölge, 2018-2020 yılı arasında yaşanandan daha fazla sayıda protesto ve greve sahne olmuştu.
Protestoların hızlı bir şekilde ülke sathına yayılması, mevcut siyasi figürlerin ve sistemin meşruiyetinin ulusal çapta sarsıldığını ortaya koydu. Göstericilerle görüşmeye gelen milletvekilleri ve valiler “seçilmiş değil atanmış” oldukları gerekçesiyle muhataplarınca dikkate alınmadılar ve hatta gösteri alanından kovuldular. Olayların öncesinde de Nazarbayev’in bizzat halefi olarak işaret ettiği Tokayev’in zaferle ayrıldığı seçime katılım, alışıldık %96 seviyeleri yerine %77’lerde kalmıştı. Tokayev’in göreve gelir gelmez başkent Astana’nın adını Nur-Sultan’a çevirmesi de ciddi tepkiye yol açmıştı.
Peki ne oldu da uzun zamandır ilmek ilmek işlenen “kurucu baba” ve merhametli otokrat figürü, planlandığı gibi bir külte dönüşmek yerine tepkileri harladı? Neden “milletin başı” yerine “Yaşlı adam çek git!” sloganları duyuluyor ve Nazarbayev heykelleri devriliyor? Bu durum Kazakistan’ın Kuzey Kore ya da en azından Belarus kadar dahi dışa kapalı olmamasına bağlanıyor. Halk internet ve sosyal medya üzerinden dış dünyaya ve muhalif haberlere erişmeyi başarabiliyor. Araştırmacı gazetecilik sonucu, Nazarbayev ailesinin yurtdışında en az 785 milyon dolarlık taşınmaz edindiği, Nazarbayev’in eski Kazakistan güzellik kraliçesi unvanlı nikahsız eşine şaibeli şekilde 30 milyon dolar aktarıldığı, damadı Timur Kulibayev’in ülke varlık fonu yatırımları üzerinden en az on milyonlarca doları zimmetine geçirdiği öne sürüldü. Binek ve tarım vasıtalarına geri dönüşüm bedeli adı altında neredeyse araç bedeline denk fahiş ücretleri toplama yetkisine sahip şirketlerin Nazarbayev’in kızlarından birine ait olduğu iddia edildi.
Kısacası, halk zengin yeraltı kaynaklarına rağmen neden yaşam standartlarının ve altyapı hizmetlerinin örneğin Birleşik Arap Emirlikleri veya diğer benzer ülkelerdeki gibi olmadığını sorgulamaya başladı ve memnuniyetsizliklerinin adresi olarak Nazarbayev ailesi başta olmak üzere onun kuklaları olarak gördükleri siyasilere yöneldi.
Covid-19 salgını ile ekonomideki yavaşlama sonucu insanların işsiz kalması, geçen yaz ve baharın kurak geçmesiyle yumurta ve yağ gibi temel gıda fiyatlarında ve genel olarak enflasyondaki yüksek artış, petrol zengini ülkede yapısal sıkıntılar nedeniyle enerji kesintileri yaşanması gibi sıkıntılar karşısında hükümetin acziyet göstermesi halkı patlama noktasına getiren ilave unsurlar gibi görünüyor.
Göstericilerin başlıca taleplerinin kendi yerel yöneticilerini seçebilmek, enflasyonun ve işsizliğin kontrol altına alınması ve daha adil bölüşüm olduğu anlaşılıyor. Bu talepler karşısında Cumhurbaşkanı Tokayev’in tepkisi süreç içerisinde farklılık gösterdi. İlk günlerde taviz vermeyeceği işaretini verdiyse de sonrasında hükümetin istifasını istedi, zamları geri çekti ancak biriken öfkenin dinmediğini hatta sembol devlet binalarının ele geçirilip yakıldığını görünce muhtemelen daha fazla tavizin zayıflık olarak görüleceğine kanaat getirerek Rusya önderliğindeki Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) güçlerini ülkesine davet etti ve özel bir ülke ismi veremese de, ki bu konuda dikkate değer herhangi bir emareye henüz rastlanmamıştır, göstericileri yabancı ülkelerce fonlanmış teröristler olarak adlandırmaya başladı. Ortaya çıkan boşlukta göstericilerin bir kısmının yağma ve kundaklama olaylarına iştirak etmesi bu söylem için zemin hazırlamışa benziyor. Bazı göstericilerse siyah kıyafetli bilinmeyen bir grubun şiddet olaylarını başlattığını iddia ediyor.
KGAÖ güçlerinin gelişiyle askerlerin göstericilere ateş açtığı videolar sosyal medyaya yansıdı. Daha önceki günlerde polislerin bir kısmının halka müdahaleyi reddettiği, bir kısmının tartaklanarak ekipmanlarını göstericilere kaptırdığı görülmüş iken KGAÖ ve Kazak ordusunun sahaya inmesiyle sahada ibrenin Cumhurbaşkanı Tokayev’in lehine dönme ihtimali yükselmiş durumda. Bununla birlikte bazı askerlerin göstericilerin safına geçtiğine dair videoların da dolaşımda olduğunu not düşmek gerek. Tokayev ayrıca olaylar boyunca hiçbir açıklama yapmayan Nazarbayev’in Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevini devralarak kendisine karşı öfke birikmiş olan selefini etkisizleştirmiş oldu. Halktaki tepkiyi azaltma ve kendinden başka bir adrese yöneltme amaçlı bu hamlenin diğer sert önlemlerle birlikte işe yarayıp yaramayacağı önümüzdeki günlerde daha iyi anlaşılacaktır. Sahadaki dinamik gelişmeler kesin öngörülerde bulunmayı son derece güçleştiriyor.
Dilerim bu olaylar birtakım göstericilerin şiddete karışması bahanesiyle kulağa tanıdık gelen “dış güçler” söyleminin geçerlilik kazanmasına ve halkın demokratik katılım, yapısal reform, adil bölüşüm ve yolsuzlukla mücadele gibi meşru taleplerinin rafa kaldırılmasına sebebiyet vermez. Zira toplumsal memnuniyetsizlikler bastırılarak çözülmeye çalışıldığında esasen yeni krizlerin tohumlarının atıldığına şahitlik ediyoruz.