Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 17 Kasım günü Almanya'ya gerçekleştirdiği ziyaret her iki ülkenin de ana gündem maddelerinin ilk sırasında yer aldı. Bu ziyaret sırasında Erdoğan, Almanya Başbakanı Scholz ve Cumhurbaşkanı Steinmeier ile birer görüşme gerçekleştirdi. Ziyaret öncesi Erdoğan ve Scholz’un doğrudan birbirlerini hedef alan açıklamaları sonrası tansiyon bu kadar yükselmişken ve Almanya tarafından Erdoğan'a yönelik tepkiler bu kadar artmışken Scholz - Erdoğan görüşmesinin neden iptal edilmediği ya da en azından başka bir tarihe ertelenmediği sorusu karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda, iki lider arasında kamuoyuna yansıtılmak istenen şekliyle gerçek bir gerginlik olmadığı söylenebilir. Başbakan Scholz, Alman Devleti'nin geçmişteki kabarık sicilinden dolayı bu açıklamaları yapmaya mecburdu. Erdoğan da her zaman olduğu gibi populizme oynayan ve krizleri kendi ikbali için fırsata çeviren bir lider. Ayrıca, ziyarette ele alınan konular iki lider için de farklı açılardan hayati öneme sahip. Aksi takdirde, Erdoğan "One minute" benzeri bir çıkışla Scholz ile olan görüşmesini iptal ederek prim yapmaya çalışabilirdi.
Erdoğan'ın bahse konu ziyaret öncesinde, Hamas'ın bir terör örgütü olmadığı, aksine topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve bir mücahitler grubu olduğu yönündeki açıklamaları Almanya'da sert tepkilere yol açmıştı. Başbakan Scholz, İsrail'i "evrensel hukuka bağlı ve demokrasiyle yönetilen bir devlet" olarak nitelendirdi ve Erdoğan'ın bu ülkeye yönelik faşizm suçlamasının 'absürt' olduğunu söyledi. Geçtiğimiz günlerde basına demeç veren Sol Parti Eş Genel Başkanı Martin Schirdewan da "Erdoğan'ın Suriye ve Ortadoğu'da 'terör destekçisi' bir geçmişi olduğunu ve ülkesinde demokratik muhalefeti bastırmasıyla tanındığını" ifade etti. Alman Hükümeti Sözcüsü Hebestreit ise yapılan eleştirilere "zaman zaman zor ortaklarla karşı karşıya kalabildikleri, ancak Alman hükümetinin böylesi zor ülkelerle de ilişki sürdürmeyi önemli bir ödev olarak gördüğü" yanıtını verdi. Dolayısıyla, her ne kadar Başbakan Scholz tarafından davet edilmiş olsa da Erdoğan'ın, Almanya'daki muhalifler ve birçok siyasi tarafından istenmeyen bir misafir olduğu aşikar.
Bu tartışmaların gölgesinde Erdoğan ve Scholz arasında gerçekleşen ikili görüşmede İsrail - Filistin Krizi, Türkiye’nin AB Üyeliği, ticari ve askeri ilişkiler ile AB - Türkiye Göç Anlaşması gibi konular ele alındı.
Türkiye’nin AB Üyeliği
Bilindiği üzere ülkemizin AB serüveni çok uzun yıllara dayanıyor. 2000’lerin ortalarından 2010’lu yılların başına kadar gerçekleştirilen ya da yapılması taahhüt edilen reformlarla AB hayalleri kurulmuştu. Ancak hukukun üstünlüğü endeksinde sürekli gerilerken, ağır bir ekonomik kriz yaşanırken, kurumların işlevselliği azalırken, kuvvetler ayrılığı ilkesi zedelenirken, Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmesini beklemek realiteden kopuk yaşamak demektir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen vizesi almakta zorlandığı, yeşil ve gri pasaportlarla insan kaçakçılığı yapıldığının tespit edildiği bir dönemde “Türkiye’nin AB üyeliği” konusunun muhataplarınca diplomatik bir dille geçiştirilmiş olması kuvvetle muhtemel.
Ticari ilişkiler
Son yıllarda sayısız siyasi tartışma ve kriz yaşanmasına rağmen Almanya ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi istikrarlı bir şekilde artış gösterdi. Almanya Dışişleri Bakanlığı'na göre, iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2022 yılında 51,6 milyar Euro seviyesine ulaştı. Almanya, yıllardır Türkiye'nin en büyük ticaret ortaklarından ve en büyük yabancı yatırımcılarından biri olmasına karşın Almanya açısından benzeri bir durum söz konusu değil. Almanya'nın 2022 yılı itibariyle 3,1 trilyon Euroluk ticaret hacmi göz önüne alındığında Türkiye ile olan ticari ilişkilerinin payının yaklaşık %1,6 seviyesinde olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, sair sebeplerle iki ülke arasında yıllardır doğal seyrinde devam eden ticari ilişkilerin gündemin ön sıralarını işgal etmediğini söylemek mümkün.
Askeri İlişkiler
İkili görüşmede gündeme gelen diğer bir önemli konu ise Eurofighter’lar. Bilindiği üzere, Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400'ler sonrası, ABD üretimi yeni nesil savaş uçağı F-35’lerin Türkiye’ye satışına yönelik ambargo uygulanıyor. Bunun neticesinde, Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki savaş uçaklarında modernizasyon ihtiyacı kaçınılmaz oldu. Erdoğan, bahse konu görüşmede, "Eurofighter" tedariği için Başbakan Scholz’dan herhangi bir talepte bulunmadığını dile getirdi. Ayrıca, bu savaş uçaklarının satışına ilişkin daha evvel onay vermeyen Almanya’nın tutumunu değiştirmemesi halinde, ellerinde başka alternatifler olduğunu, bu uçaklara mecbur olmadıklarını ifade etti.
Diğer taraftan, Erdoğan’ın Almanya ziyaretinden bir gün önce Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya'nın konsorsiyum halinde ürettiği “Eurofighter Typhoon” savaş uçaklarından 40 adet almayı planladıklarını söyledi. Bu taleplerine, İngiltere ve İspanya’nın yeşil ışık yaktığını ve bu iki ülkenin Almanya’yı ikna etmeye çalıştıklarını dile getirdi. Önümüzdeki dönemde bu konuda olumlu gelişme yaşanması Türkiye’nin askeri kabiliyetleri bakımından büyük önem taşıyor.
İsrail - Filistin Krizi
Almanya ziyareti sırasında, Erdoğan'ın İsrail-Filistin krizine yönelik açıklamaları öne çıkarılmaya çalışılsa da iki ülkenin de Gazze konusunda önemli bir rol oynamadığı ortada. Geçmişte olduğu gibi Erdoğan'ın bu tarz açıklamalarla bu krizden de siyasi ve ticari rant elde etmeye çalıştığı kolaylıkla ulaşabilecek bir sonuç. Nitekim, Erdoğan’ın sert söylemlerine rağmen Türkiye ve İsrail arasında ticaret sekteye uğramadan devam ediyor.
Düzenlenen ortak basın toplantısında, Erdoğan’ın Gazze konusundaki popülist açıklamalarına Başbakan Scholz’un neden göz yumduğunu “AB - Türkiye Göç Anlaşması”nda aramak lazım.
AB - Türkiye Göç Anlaşması
İkili görüşmenin belki de en önemli gündemi bu başlık diyebiliriz. Yukarıda değinildiği üzere, ziyarete ilişkin çok olumsuz bir hava olmasına ve liderlerin birbirlerini hedef alan açıklamalarına rağmen görüşmede ele alınacak "göç" konusu iki lider açısından da hayati öneme sahip. Bilindiği üzere Almanya özelinde Avrupa'nın başı son yıllarda düzensiz göçle derde girmiş durumda. Afganistan, Suriye ve Türkiye vatandaşları başta olmak üzere her ay on binlerce insan Almanya'ya iltica ediyor. Bu bağlamda, bu yıl Almanya’ya yapılan iltica başvurularının 300 bini geçeceği tahmin ediliyor.
Yaşlanan nüfusa sahip ve birçok alanda vasıflı-vasıfsız iş gücüne ihtiyaç duyan Almanya, birkaç yıl öncesine kadar sığınma taleplerine pozitif yaklaşmıştı. Bütçe, demografik yapı gibi bazı dengeleri gözeterek krizleri ihtiyaçları doğrultusunda kendi lehine çevirmeye çalışmıştı. Bu itibarla Almanya, ülkedeki mültecilerle ilgili her yıl yaklaşık 50 milyar avro harcıyor ki bu miktar neredeyse ülkenin yıllık savunma bütçesine denk. Ancak, uygulanan yanlış politikalar ve yanlış teşvikler yüzünden mülteciler zamanla Alman halkı nezdinde yük olarak görülmeye başlandı. Bu nedenlerle ülkede yabancı düşmanlığı ve aşırı sağ partiler yükselişte.
Federal Hükümet , 2023 Haziran ayında meclisten geçen “Yeni Göç Yasası”yla, bir taraftan nitelikli göçü teşvik ederken diğer taraftan niteliksiz göçün önünü kesme yollarını araştırıyor. Örneğin, Bavyera eyaleti önümüzdeki dönemde mültecilere nakit ödemeyi durdurma kararı aldı. CDU ise sığınmacılara sağlanan sosyal yardımların ilk 6 ay ile sınırlandırılmasını talep etti.
Filistin'deki insani kriz ve bu krizin yarattığı mülteci sorunuyla er ya da geç yüzleşeceklerini bilen Alman yetkililer, Gazze'de yaşananlar sonrası Filistin'den de büyük bir göç dalgası bekliyor. Mülteci sorunu Başbakan Scholz'un önünde acilen çözülmesi gereken bir konu olarak duruyor. Scholz’un bu düzensiz göçlerle mücadele edebilmek için Erdoğan ile bir pazarlık yapmış olması olası görünüyor. Eğer iki ülke arasında bu konuda bir uzlaşıya varıldıysa Türkiye önümüzdeki dönem daha fazla mülteciye ev sahipliği yapacak demektir. Basın toplantısı sırasında Erdoğan’ın üst perdeden konuşmasını da mülteci konusunda Almanya’nın Türkiye’ye duyduğu bu ihtiyaca bağlayabiliriz.