Diplomasinin birçok açıdan önemli değişimler yaşadığı günümüzde, diplomatlar için en büyük sorunlardan birisi otoriter ve populist liderler. Dış politikayı iç politik hesaplarıyla, ideolojik görüşleriyle ve kişisel hırslarıyla yönetmek isteyen liderler diplomatlar için ciddi bir problem teşkil etmekte. Yılların emeği siyasi ilişkiler bir basın açıklamasıyla ya da mitingle buhar olurken, bu tarz liderlerin duygusal, kişisel ve heran değişebilen kararları ise diplomatların uluslararası muhatapları karşısında itibarlarını zedelemekte.
Daha da kötüsü, bu liderlerin yurtdışında hukuki sınırları aşan faaliyetleri ya da bağlantıları diplomatlar için tam bir başağrısına dönüşmekte. Diplomatlar, çoğu zaman hukuk dışı bir işlemin parçası olmakla iktidarın gazabını üstüne çekmek ikilemi arasında kalmaktalar. Bunun en yakın örneklerinden birisi Ukrayna’da maslahatgüzar olarak görev yapan William B. Taylor. Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi’nde yapılan incelemede, Taylor Başkan Trump’ın kendi siyasi muhaliflerine soruşturma yapması için Ukrayna makamlarına nasıl baskı yaptığını anlattı. İddialara göre, Trump Amerika-Ukrayna ilişkilerini söz konusu soruşturmanın açılmasına bağladı ve 391 milyon dolarlık askeri yardımı vermemekle tehdit etti.
Taylor’dan önceki büyükelçi Marie Yovanovitch ise Başkan Trump’ın Ukrayna’da devlet aklına ters ilişkilerine ve adımlarına izin vermediği için görevden alınmıştı. Yovanovitch, Trump taraftarları tarafından ağır bir karalama kampanyasına maruz kalmasına rağmen Kongre’de bildiklerini anlattı, daha sonra da dışişlerindeki görevinden ayrıldı.
Başkan Trump ve Amerikalı diplomatlar arasındaki gerilim Taylor ve Yovanovitch’le sınırlı değil. Birçok tecrübeli diplomat Trump’ın politikalarına tepki olarak görevden ayrıldı. Business Insider’da yayınlanan bir makaleye göre geçen yılın sonunda dışişlerindeki memur sayısı en düşük seviyesini gördü.
Amerikalı diplomatların muhalefetini sadece Trump karşıtlığı olarak okumak yanıltıcı olabilir. Obama döneminde de diplomatlar Beyaz Saray’ın politikalarına muhalefet etmişti. 2016 Haziran ayında Başkan Obama’nın Suriye politikasına karşı çıkan ve askeri müdahale talep eden çoğunluğu kariyer memuru 51 diplomat Beyaz Saray’ın Suriye politikasını sert bir şekilde eleştiren bir bildiri kaleme aldılar. Konuyla ilgili New York Times makalesi, bu metodun yeni olmadığına ve muhalif yazışmaların sayısının hiç de azımsanmaması gerektiğine dikkat çekti.
Türk diplomasisinin otokrasi ve popülizm karşısındaki karnesi ise ne yazık ki daha zayıf. Temel dış politika eserleri, zamanında Dışişlerinin Silahlı Kuvvetlerle beraber Özal’ı nasıl frenlediğini anlatır. Bu doğru olsa bile, o günler geride kalalı çok oldu.
Bugün medyada birçok gazeteci dışpolitikada yaşanan felaketin nedenlerinden birisi olarak Dışişleri Bakanlığı’nın karar alma sürecine dahil edilmemesi olduğunu iddia etmekte. Gerçekten de, Türk diplomatlar hükümetin ideolojik çizgisinden hoşnut değiller. Hükümetin de birçok konuda dışişleri bürokrasisini pas geçtiği bir sır değil. Ancak, birkaç isim haricinde, hükümet politikalarına muhalefet eden veya aykırı görüş bildiren ya da tepki olarak istifa eden diplomat çıkmadığını da belirtmek gerekir. 2010 yılından bu yana Türk dış politikasında çok önemli kırılmalar yaşandı ancak bu konuda dışişlerinden açık ya da kapalı herhangi bir eleştiri geldiğine şahit olunmadı. Kaldı ki, Feridun Sinirlioğlu gibi Bakanlık bürokrasisinin önde gelen isimleri bu politikaların uygulanmasında başat rol oynadı.
Dışişlerinin hükümet karşısındaki sessizliği dış politika konularıyla sınırlı kalmadı. Bazı diplomatlar hükümetin konusu suç teşkil eden yurtdışından adam kaçırma ya da kendi vatandaşlarını fişleme gibi talimatlarını dahi uygulamaktan çekinmedi.
Aslında hükümetin bazı adımlarına ilişkin Dışişlerinin hoşnutsuzluğu zaman zaman medyaya yansımakta. Ancak bu konuların hemen her zaman personel atamalarına ve büyükelçi tercihlerine ilişkin olduğunun altını çizmek gerekir.
Tabi, ABD’deki duruma nazaran Türkiye’de demokrasinin ve hukuk devletinin çok daha zayıf olduğunu, ABD’de görevden ayrılan bir diplomatın bir düşünce kuruluşunda, özel sektörde ya da üniversitede iş bulma şansının Türkiye’dekilere göre daha yüksek olduğu da bir gerçek. Türk diplomatlar bu açıdan Amerikalılara göre daha dezavantajlı durumdalar. Ancak medyada sıkça işlenen ‘hükümete muhalif dışişleri bürokrasisi’ söyleminin de bir mitten ibaret olduğu hatırda tutulmalı.
Diplomatların otoriter ve popülist liderler karşısındaki tutumu ülkeden ülkeye ve kişiden kişiye değişiklik arzetmekte. Otokrasiyle işbirliği hızlı bir şekilde yükselme imkanı sağlarken direnmek de çok ciddi yaptırımlara neden olabilmekte. Demokrasilerin dünya genelinde yaşadığı gerilemeye bakılacak olursa, otoriter ve popülist liderlerin diplomatlar için giderek daha büyük bir sınava dönüşeceğini söylemek mümkün.