Madrid merkezli Safeguard Defenders (SD) adlı insan hakları örgütü Ocak 2022 yılından itibaren yayınladığı raporlarla Çin’in dünya genelinde kurduğu gölge polis teşkilatlarını ifşa ediyor. Söz konusu raporlar, Çin devlet kurumları ve medyasının yapmış olduğu resmî açıklamalar ve mağdur kişilerin ilettiği bilgiler ışığında hazırlanmakta.
Dernek, 5 Aralık 2022 tarihinde yayınladığı son rapor ile 53 ülkede 102 polis merkezi tespit ettiklerini duyurdu. Buna göre, Nantong, Wenzhou, Qingtian, Fuzhou, Lishui ve Laiyang şehirlerindeki Kamu Güvenlik Bürolarının idareleri altında bulunan bu merkezler yasa dışı “geri dönmeye ikna” faaliyetlerini örtülü olarak gerçekleştirmekte.
Bu yazıda, SD tarafından konuyla ilgili hazırlanmış raporların özet halinde sunulması amaçlanmıştır.
Safeguard Defenders kimdir? Sunduğu raporlar neden önemli?
Safeguard Defenders, ilk olarak China Action adı altında 2009 yılında kurulmuştur. İnsan hakları savunucuları ve avukatlardan oluşan gönüllülerle yerel topluluklara ücretsiz hukuki destek vermeyi amaçlayan bir sivil toplum kuruluşudur. Ancak, China Action faaliyetlerini sürdürüyorken güvenlik birimlerince, Ulusal Demokrasi Vakfı (UDF) tarafından fonlanmakla suçlandı. Ulusal Demokrasi Vakfı ise Rusya ve Çin gibi ülkelerde renkli devrimlerin kışkırtıcısı olarak görülüyor.
China Action yöneticisi Peter Dahlin, 2016 yılında Çin polisi tarafından 23 gün gözaltında tutulup sorgulandıktan sonra, “televizyonda yayınlanan itirafa” zorlanarak serbest bırakıldı. Serbest kalma koşulu olarak medya önünde itirafa zorlanmak Çin Komünist Partisinin (ÇKP) bilinen bir yöntemi. Dahlin, medyada ifşa edildikten sonra sınırdışı edildi.
Sonrasında adını Safeguard Defenders olarak değiştiren dernek, Çin’deki insan hakları ihlallerini günümüze kadar açığa çıkarmaya devam etti.
8 Aralık 2022 tarihinde Avrupa Parlamentosu - Avrupa Birliği'ndeki tüm Dezenformasyon ve Demokratik Süreçlere Dış Müdahaleye İlişkin Özel Komitesinde soruşturma raporlarına ilişkin bir oturum düzenlendi. Bu oturumda Safeguard Defenders kampanya direktörü Laura Harth da yer aldı. Harth oturumda ayrıca Çin’in AB içindeki polis büroları hakkında bilgi verdi.
Aralarında Amerika, Kanada, Hollanda, Avustralya ve Çek Cumhuriyeti’nin de bulunduğu 13 ülke, iddialar hakkında soruşturma başlattı. Şu ana kadar Kanada, Çek Cumhuriyeti ve Hollanda’daki büroların kapatıldığı duyuruldu.
Raporlar, polis bürolarının ilgili ülkelerde yürüttüğü gizli faaliyetlerle ülkelerin egemenlik haklarını net bir şekilde ihlal ettiğini gösteriyor.
Rapor, sadece egemenlik ihlaliyle kalmayıp, bulunulan ülkelerde sığınmacı ve mülteci statüsü almış Çin vatandaşları veya başka ülke vatandaşlarına yönelik insan hakları ihlali gerçekleştirildiğini de ortaya çıkardı. Raporda siyasi iltica avukatlarına da taciz ve tehdit uygulandığı yönünde beyanlara yer veriliyor.
Hatırlanacağı üzere, Bali’de düzenlenen G20 zirvesinde Kanada Başbakanı Trudeau ve ÇKP Genel Sekreteri Xi Jinping arasında geçen bir konuşma basına yansımıştı. O konuşmada Trudeau’nun bu konuyu gündeme getirdiği de raporlarda yer almaktadır.
Çin tarafının iddialara yönelik açıklamaları:
Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ve bazı devlet yayın organları, faaliyetlerin Covid-19 salgını sürecinde başladığını, trafik kontrol işleri ve hane halkı kayıt işleri, motorlu araç ehliyetlerinin yenilenmesi gibi işlemleri kapsadığını ve aynı zamanda merkezlerin telefon dolandırıcılığı gibi uluslararası suçlarla mücadele etmek için kurulduğunu beyan ediyor.
Ancak, SD’ye göre en son ortaya çıkarılan merkezlerin büyük çoğunluğu 2016'dan itibaren Nantong ve Wenzhou şehir idareleri tarafından kurulmaya başlandı. Polis merkezleri aracılığıyla, yurtdışında finansal suçlar veya resmi görevleriyle ilgili suçlar sebebiyle bulunan şüpheliler ile insan hakları savunucuları, aktivistler, siyasi sığınmacılar, Çin Komünist Partisi’ni eleştiren muhalifler ve Uygur Türkleri sindirilmeye çalışılarak Çin’e dönmeye zorlandı.
Çin neden illegal polis merkezlerini devreye soktu?
SD Raporlarında yer alan bilgilerden yola çıkarak, kronolojik olarak olayların gelişiminden bahsedecek olursak;
1990’ların ortalarından 2008 yılına kadar 18 bin Çinli devlet görevlisi yurt dışına kaçtı. Çin Halk Bankası’na dayandırılan bu bilgiye göre, bu kişiler giderken beraberlerinde 129 milyar dolar yasadışı parayı da kaçırdılar.
Xi Jinping ülke yönetimini devraldığında büyük çoğunluğu Amerika, Kanada ve Avustralya’ya kaçmış bu kişileri getirmek için “Yolsuzlukla Mücadele” kampanyası başlattı. Kamu Güvenlik Bakanlığı tarafından yurt dışına kaçmış bu kişileri tutuklamak üzere geri getirmek için 2014 yılının Temmuz ayı itibariyle “Fox Hunt- Tilki Avı (Çince: 猎狐 Liè hú)” adlı polis operasyonları başlatıldı. 2015 yılının Nisan ayında Fox Hunt operasyonu dahil tüm programlar “Sky Net” isimli şemsiye bir program altında birleştirildi. 2015-2018 yılları arasında Sky Net Operasyonları, Yüksek Halk Savcılığı altında yürütülüyor ve her sene isim listeleri hazırlanarak, kırmızı bülten çıkarılması için İnterpol’e başvuruluyordu. Ardından Çin liste yayınlamayı bıraktı ve 2018 yılında Sky Net operasyonlarını yeni oluşturulan Ulusal Denetleme Komisyonu devraldı. Sky Net yargıdan bağımsız bir kurum tarafından yönetilmeye başladı. Bu tarihten sonra Sky Net'e ve onun özel operasyonlarına dahil olan kişilerin sayısı bilinmiyor.
Raporda, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Konseyinin internet sayfasında 2017 yılında yapılan resmi bir açıklamanın ekran görüntüsü yer alıyor. Sözkonusu internet sayfasında Çin polis gücünün, devletler ile güvenlik alanında yaptığı işbirliği sayesinde dünya barışına katkı sağladığından övgüyle bahsedilmiş. İtalya’da turistik bölgelerde Çin-İtalyan polislerinin birlikte devriye yapmaları; Çin’de yolsuzluğa bulaşmış kişilerin Yeni Zelanda’dan iadelerinin gerçekleştirilmesi; Rusya’da kaçırılan Çinli bir iş adamının, ülkedeki Çin polis irtibat görevlisinin Rus polisi ile koordinasyonlu çalışmasıyla kurtarılması; bazı Afrika ülkelerinde de kolluk ve sivil merkezlerin kurulması gibi olaylara değinilmiş.
Diğer ülkeler Çin ile genellikle işbirliği ve koordinasyon sağlıyorken, ‘neden Çin yurt dışında illegal polis oluşumlarına gitti?’ sorusu cevap aranması gereken bir husus olarak karşımıza çıkıyor. Akla gelen ilk neden Çin yasalarındaki aşırılık ve terör kavramlarının fazla muğlak ve bir hayli geniş olmasıdır. Örneğin, Çin’de aşırılık veya terör eylemi olarak kabul edilen bir fiil, başka bir ülkede bu seviyede bir eylem olarak kabul görmeyebiliyor. Bu sebeple iade talepleri özellikle batılı ülkelerde pek karşılık bulmuyor.
Raporun 14. sayfasında “Amaç” başlığı altında bu soruya farklı yönlerden de açıklama getirilmeye çalışılmış. Özetle;
Yurtdışında yaşayan Çinliler, Deng Xiaoping’den bu yana "yaşayan hazineler" olarak görülmektedir. Onlar vasıtasıyla ülke ekonomisi ve teknik kabiliyetler daha ileri seviyeye taşınabilecektir. Bir başka önemli neden ise geçmişten gelen bir korkudur. Bu korku, tıpkı yurtdışı Çinlilerin, 1911-12 yıllarında Çin İmparatorluğunun yıkılmasına ve cumhuriyetin kurulmasına etki etmeleri gibi, Çin Komünist Partisinin başına da yurtdışındaki Çin diasporası tarafından benzer bir durumun gelebileceği korkusudur. Tüm bu sebeplerle yolsuzluk operasyonları rejime karşı gelenleri bulmak ve susturmak amacına da hizmet etmeye başladı.
Mecburi Geri Dönüşler
SD, 18 ülkede 62 hedef (36'sı iade edilmiş) olmak üzere 80 rıza dışı iade vakasını inceledikten sonra, mecburi geri dönüşleri 3 yöntem altında kategorize etmiştir. Bunlar;
Yöntem-1: Çin’deki ailenin tehdit edilmesi.
Çin’deki aile ziyaret edilir. Aile üyesinden, polisin mesajını hedefe ulaştırması istenir. Hedefe kamuoyunda saldırılır veya devlet/parti medyasında utandırılır. Çin’deki akrabaları taciz edilir. Akrabalar, baskı ve zulme uğrar, gözaltında bekletilir ya da tutuklanır. Akrabaya yurtdışı çıkış yasağı konulur, hedef kendisini ele verene kadar akraba rehin alınabilir.
Yöntem-2: Yabancı ülkedeki mağdurun hedef alınması.
Kurban ile hedef ülkede fiziki olmayan temas kurulur. Fiziki ziyaret ve buluşmalar yapılır. Üçüncü kişiler, kurbanla iletişim kurmak veya mesaj ulaştırmak için gönderilir. Hedefin izi sürülür ve gözetlenir. Hedef tehdit edilir.
Yöntem-3: Hedefin yurtdışından kaçırılması
Kurban, hedef devletin işbirliği ile veya işbirliği olmadan kaçırılır.
Yukarıdaki yöntemler uygulanarak en az 395 Uygurlu Çin’e geri döndürülmüştür. Raporda ayrıca, dünya genelindeki Covid-19 salgını ve kilitlenmeye rağmen, 2020 yılında siyasi sığınma talebinde bulunan Çinli sayısının %700 arttığı ve 110 bin kişinin iltica talebinde bulunduğu belirtilmektedir.
Türkiye’de durum nedir?
Açık kaynaklar yoluyla, benzer polis merkezlerinin Türkiye’de de olduğuna dair herhangi bir bulguya rastlanmadı.
Fakat polis merkezi açılmasına pek de gerek olmadığını gösteren durumlar mevcuttur:
2017 yılında Çin-Türkiye arasında imzalanan Suçluların İadesi Anlaşması sonrası, Türkiye’ye sığınmış çok fazla Uygur iade edilme endişesi taşımaktadır. Her ne kadar anlaşma henüz TBMM’de onaylanmamış olsa da, 2017-2021 yılları arasında tahmini olarak toplam 280 Uygur’un iade edildiği, iadelerin bir kısmın üçüncü ülkelerde gerçekleştiği raporlanmaktadır. Türkiye ile ilgili birkaç vakıaya da yer verilmiştir:
2017 yılında Huseyin Imintohti isimli Uygur şahıs, İstanbul’da şüpheli sebeplerle tutuklanır. Gözaltında 3 Uygur daha vardır ve Türk polisi ile 1 Çin ajanı tarafından sorgulanırlar. Kendilerine üç seçenek sunulur; 1-Türkiye’de tutuklanma 2- Denizaşırı ülkelerdeki diğer Uygurlar hakkında Çin için casusluk yapma karşılığında serbest kalmak 3- Türkiye'den ayrılıp üçüncü bir ülkeye (BAE, Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan veya Kırgızistan) gitmek. Dördü de, ortadan kaybolduktan kısa bir süre sonra Dubai'ye uçmayı seçti. Imintohti ve diğerlerinin BAE'den resmi olarak iade edilip edilmedikleri veya oradaki Çinli ajanlar tarafından kaçırılıp kaçırılmadıkları net değil.
2020'de en az dört Uygur, Türkiye'den Tacikistan'a sınır dışı edildi. Oradan Çin’e gönderildikleri düşünülüyor.
Dolandırıcılıkla ilgili dokuz ülke (Dokuz Yasak Ülke)
Yurtdışında yaşayan Çin vatandaşları tarafından artan dolandırıcılık sorunuyla mücadele etmek için ülke genelinde büyük çaplı bir kampanya başlatıldı. 2 Eylül'de, Çin'de ulusal bir Telefon Yoluyla Aldatma ve Çevrimiçi Dolandırıcılık Yasası kabul edildi. Kasım 2021’den itibaren, Çin kamuoyunda bu konuya ilişkin bazı uyarılar yayınlanmaya başladı. Bu uyarılarda, ciddi telefon ve internet suçlarının yaşandığı Türkiye, BAE, Myanmar, Tayland, Laos, Malezya, Endonezya, Kamboçya ve Filipinler’e seyahat edilmemesi, bu ülkelerde kalmak için geçerli veya acil bir nedeni bulunmayan kişilerin bir an önce Çin'e dönmesi gerektiği belirtildi. Bu sayede, dünya genelinde bu tür dolandırıcılıklarla ilgili şüphelenilen tüm Çin vatandaşları üzerinde sınır ötesi yargı yetkisi oluşturularak konu suistimale açık hale getirildi.
Çinli yetkililer, kampanya kapsamında Nisan 2021'den Temmuz 2022'ye kadar 230.000 vatandaşın Çin'de cezai takibata tabi olmak üzere "geri dönmeye ikna edildiğini" iddia ediyor.
SONUÇ:
Bu raporlar temel olarak Çin polisinden, devletinden veya kamu medya organlarından alınan açık kaynaklı bilgiler üzerinden hazırlanıyor. Buradan ya Çinli yetkililerin uluslararası hukukun gerekliliklerini bilmedikleri ya da uluslararası hukukun gerekliliklerini umursamadıkları çıkarımında bulunabiliriz.
1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesinde konsolosluk ilişkilerinin kurulması ve yürütülmesine ilişkin düzenlenmiş 2 ila 5. maddeler uyarınca, Çin’in iddia ettiği şekliyle pasaportların veya sürücü belgelerinin yenilenmesi gibi konsolosluk hizmetleri bile olsa, ev sahibi devletin "izni" olmadan polis karakollarının kurulması, ülke egemenliğini ihlal eden bir durumdur.
Çin yaptığı açıklamalarda polis merkezlerinin varlığı savunularak, bazı ülkelerin kendi yerel kolluk kuvvetlerinin sadece Çin büyükelçiliği ve konsoloslukları ile değil aynı zamanda bu polis merkezleriyle de yakın işbirliği yaptıkları ve Çin’in, vatandaşlarına polislik hizmeti vermesini uygun buldukları ifade edilmiştir. Öte yandan Çin, bazı ülkelerde mevcut ikili emniyet işbirliği mekanizmalarını kullanarak gizli hedeflerini kolaylaştırmış görünmektedir. Ülkelerin, egemenliklerinin ihlal edilmesi, bu suistimal nedeniyle yaşanmaktadır. Çin’in, sadece kendi topraklarında değil, aynı zamanda yabancı devletlerin egemenlik alanlarında da kendi vatandaşlarına insan hakkı ihlallerinde bulunduğu görülmektedir.