BÜYÜKELÇİLER KRİZİ YENİ BÜYÜK KRİZLERİN HABERCİSİ

October 31, 2021
by Hüseyin Konuş, published on October 31, 2021
BÜYÜKELÇİLER KRİZİ YENİ BÜYÜK KRİZLERİN HABERCİSİ

Türkiye Erdoğan ve müttefiklerinin yönetiminde öyle bir hale geldi ki normalde 20-30 yılda yaşanacak krizler bir haftada yaşanır, bir krizi daha büyüğü unutturur hale geldi. Önceki hafta özetle şunlar yaşandı: TÜGVA ifşaatları, Türkiye’nin FATF Gri Liste’ye alınması, Merkez Bankası'nın faiz indirme kararı ile Dolar'ın 10 TL'ye dayanması, F-35’ler sonrası F-16 modernizasyonu için de ABD ile gerilim yaşanması, ABD Temyiz Mahkemesi’nin Halkbank’ın yargılanabileceği yönünde karar vermesi, Reza Zarrap’ın ortaya çıkışı.

Erdoğan’ın aralarında ABD, Almanya, Fransa ve Hollanda’nın da bulunduğu on büyükelçiyi istenmeyen adam (persona non grata) ilan etme kararının ardından, her biri ayrı bir büyük kriz olan bu hadiseler gölgede kaldı. Bir ülkenin yakın ilişkiler içinde olduğu on ülkenin büyükelçisini birden istenmeyen adam ilan etmesi diplomasi tarihinde görülmüş bir hadise değildi çünkü. Erdoğan’ın gündem değiştirme, ekonomi ve diğer alanlardaki sorunlar için günah keçisi bulma ve “dış güçler” çıkışlarıyla seçimler öncesi milliyetçi duygulara oynama alışkanlığı yeni bir şey değil. Ancak bu defa yaptığı hamle öyle tehlikeliydi ki çok geçmeden geri adam atmak zorunda kaldı. Bu çıkışında giderek daha fevri hareket eden bir lidere dönüşmesinin payı büyük. Bu kararı iyice tartıp biçmeden ve gerekli istişare süreçlerini yürütmeden aldığı ortada.

Kriz zirve yaptığı sırada konuyu hukukçu ve diplomat Mehmet Bozkaya ile instituDE yayınında değerlendirdiğimiz için burada fazla detaya girmeden, gelinen noktayı değerlendirmek istiyorum.

Kriz Nasıl Çözüme Kavuştu?

Erdoğan ne kadar büyük bir lokmayı yutmaya çalıştığını fark edince kararından vazgeçmek zorunda kaldı, ama bu geri adımı kamuoyuna pazarlayabileceği bir formüle ihtiyacı vardı. Belli ki bu noktada Türk tarafı başta ABD Büyükelçiliği olmak üzere büyükelçiliklerle temasa geçerek Erdoğan için onurlu (“face-saving”) bir çıkış için pazarlığa başladılar ve sonunda ABD Büyükelçiliği’nin paylaştığı ve ardından diğer büyükelçiliklerin onu takip ettiği 25 Ekim tarihli mesaj üzerinde mutabakata varıldı.

Diplomaside bu tarz kritik konularda metinler üzerinde kelimesi kelimesine pazarlık yapılır. Burada da öyle olduğu belli. Mesajın Türkçesi ve İngilizcesi kasıtlı olarak farklı yazılmıştı. İngilizce mesajda mealen “ABD … Viyana Sözleşmesi'nin 41. Maddesine bağlılığını koruduğunu belirtir” denirken, Türkçe mesajda “ABD .. Viyana Sözleşmesi'nin 41. maddesine riayet etmeyi teyit eder” deniyordu. Diplomaside sıkça başvurulan bu yönteme “yapıcı muğlaklık” denir. Türkçe mesaj, dil kurallarına aykırı olması pahasına, Erdoğan’ın istediği gibi yorumlayabileceği şekilde muğlak yazılmıştı.

Büyükelçilikler bu açıklamayla, Erdoğan’ın yaptığı büyük hatadan geri dönebilmesi ve böylece krizin büyümemesi için ona bu fırsatı sunarak alttan almış veya yapıcı/olgun davranmış oldular. Erdoğan bunu beklendiği üzere iç siyasette “geri adım attılar” şeklinde kullandı. Zaten büyükelçilikler bunu en baştan bilerek bu açıklamayı yapmışlardı; aksi Erdoğan’ı hiç tanımadıkları anlamına gelir ki bu hiç muhtemel değil. Mesajın İngilizcesinde ise Osman Kavala açıklamasına dair bir geri adım anlamı çıkmadığı için dünyanın gözünde zaten bir sorun görünmüyordu. Zaten Washington ve Berlin gibi başkentlerden, Osman Kavala açıklamasının arkasında oldukları mesajları gelmişti. Ama Erdoğan ve AKP elbette bunun üzerinde durmamayı tercih etti.

Peki, Erdoğan’ın geri adım atma isteği ve büyükelçiliklerin alttan alarak ona bu imkanı sağlamasıyla mutlu sona ulaşılmış mı oluyordu? Hayır, sadece büyük bir kaza az hasarla atlatılmış oluyor ama kesinlikle ilk noktaya dönülmüş olmuyordu. Hem Türkiye’nin imajı hem de bu ülkelerle ilişkilerde ciddi hasar oluşmuştu çoktan. Batı ile güven bunalımı daha ileri bir noktaya taşınmış, yeni bir kırılma yaşanmıştı bile. Bu krizle birlikte, Batı başkentlerinde Türkiye ile iyi ilişkileri savunanların eli iyice zayıflamış oldu. Bu sonuçların siyasi ve ekonomik yansımaları olacaktır. Bunun yanında söz konusu on büyükelçi için de kişisel etkisi olması kaçınılmaz. Zira görev yaptıkları ülkenin devlet başkanı tarafından hedefe oturtulup tahkire uğramışlardı. Türkiye'deki görevleri bundan sonra daha zor olacaktır.

Krizin Kazananları ve Kaybedenleri

İç politika düşünüldüğünde, krizin kazananı olarak Erdoğan zikredilebilir. Erdoğan, kendi yönetimi açısından üst üste yaşanan son derece olumsuz gelişmelerin (ilk paragrafta belirtilen krizler) ardından gündemi değiştirmiş oldu. Ekonomik kriz ve olası diğer başarısızlıklar için müsebbip olarak sunulabilecek dış güçler kartı tekrar devreye sokuldu. Erdoğan’a desteği arttıran milliyetçi söylemler yine güçlendi.

Krizin en büyük kaybedeni Türkiye oldu. Yukarıda belirtildiği gibi, kriz her ne kadar çözülmüş görünse de Türkiye’nin çıkarları için ciddi hasar bırakmış oldu. Batı ile ilişkiler yeni ve ağır bir darbe daha aldı. Türkiye’nin yalnızlığı katmerlendi.

İkinci bir açıklama ile krizi yatıştıran büyükelçiliklerin pozisyonlarında esaslı bir değişiklik olmasa da, insan hakları savunuculuğu anlamında taviz verdikleri görüntüsü oluştu. Bu da özellikle Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda Batıdan ciddi destek bekleyen ve uman çevreler nezdinde itibar kaybına yol açtı. Uluslararası hukuktaki “erga omnes” kavramı gereği diğer devletler insan hakları konularında bir devlete yönelik eleştirilerde bulunabilir ve bu içişlerine müdahale sayılmaz. Bu çerçevede Batılı (veya insan haklarını önceleyen başka) devletlerin bu konuda daha ilkeli ve cesur olmaları kendi imajları açısından da kuşkusuz daha olumlu olacaktır.

Krizin kazananı gibi görünen Erdoğan, dış politika anlamında ise ciddi hasar almış durumda. Batılı devletler Türkiye’yi gözden çıkarmak istemese de Erdoğan yönetiminin bir an önce demokratik yollarla iktidarı kaybetmesine can atıyorlar. Erdoğan sonrası Türkiye için planlarını yaptıklarını söylemek hiç iddialı olmaz. Büyükelçiler kriziyle bu durum daha da katmerlendi, çünkü Erdoğan’ın öngörülemez, tehlikeli ve birlikte çalışılamayacak lider profili iyice belirginleşmiş oldu.

Öte yandan, Türk tarafı büyükelçiliklere yeni bir açıklama talebiyle geldiğinde, bunun karşılığında Osman Kavala’nın hemen olmasa da bir süre sonra serbest bırakılmasını vaat etmiş olabilir. Dolayısıyla, bu krizin tek olumlu yanı Kavala’nın serbest kalmasının zeminini hazırlaması olabilir; umarız öyle de olur. Öyle olursa, krizin tek gerçek kazananı Osman Kavala olacaktır.

Bu büyük kriz, büyükelçiliklerin olgun ve yapıcı davranarak Erdoğan’a sopa uzatmasıyla ancak atlatılabildiği halde, mevcut durumdan kazanan aktör olarak faydalanmak isteyen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun inandırıcılıktan uzak açıklamaları ise insanı bıyık altından güldürecek cinsten. Dış politikada son yıllarda yapılan büyük hatalara rağmen bu konuda üzerine düşen hükümeti uyarma görevini yerine getirmeyen, üst düzey tek bir istifanın bile yaşanmadığı ve bu nedenlerle sıkça eleştirilen Dışişleri bürokrasisinin yaptırdığı sipariş haberler de aynı şekilde insanı tebessüm ettirmekte.

Bundan Sonrası

Büyükelçiler krizi yeni krizlerin habercisi olarak alarm zillerini çalmalı. İşin encamını düşünmeden fevri şekilde aldığı bir kararla koskoca ülkeyi tehlikeye atan Erdoğan’ın, oyları düştükçe, içeride ve dışarıda sıkıştıkça yeni maceralara girmesi kuvvetle muhtemel görünüyor. Artık elinde iki yıllık tezkere de olan Erdoğan, ülke güvenliği için çok riskli adımlar atabilir. Batılı ülkeler bu krizde alttan alarak ciddi bir kopuşu önlediler. Ancak, yeni krizlerde bunu yapmaya istekli olmayabilirler. Zaten bugüne kadar Erdoğan’ın irrasyonel birçok politikasına katlanmış durumdalar. Son kriz önlense de bunun için bu ülkelerden üst düzey hiçbir telefon almaması ve başkentlerin çok da umursamadıkları yönünde görüntü vermeleri, Erdoğan’a artık limite ulaştığını göstermiş olmalı.

You may also like

Dıştan Bakış: Kılıçdaroğlu'nun Helalleşme Çıkışı

December 1, 2021
by Hüseyin Konuş, Ömer Güler and Servet Akman, published on 1 December 2021
instituDE Direktörü Hüseyin Konuş ile instituDE üyeleri Servet Akman ve Ömer Güler 'Dıştan Bakış' programında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'helalleşme' çıkışını farklı yönleriyle ele aldılar.

Erdoğan'ın 10 Büyükelçi Hakkında Persona Non Grata Talimatı

October 24, 2021
by instituDE, published on 24 October 2021
instituDE Direktörü Hüseyin Konuş ve instituDE Genel Sekreteri Mehmet Bozkaya, Kavala'nın tahliye edilmesi çağısında bulunan 10 Büyükelçi hakkında Erdoğan'ın Dışişleri'ne istenmeyen kişi ilan etme talimatı vermesini siyasi ve hukuki yönleriyle ele aldılar.

İhraç Diplomatların Kişisel 15 Temmuz Hikayeleri - Hüseyin Konuş

October 16, 2021
by instituDE, published on 16 October 2021
instituDE Direktörü Hüseyin Konuş 15 Temmuz öncesi Hariciye'deki atmosfer, ihraç sürecinde ve sonrasında yaşadıkları, Türkiye'de karşılaştığı güçlükler ve yurtdışında yeni bir hayat kurma çabaları hakkında Merve Atuş'un sorularını yanıtladı.