ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 2023 yılına ilişkin Türkiye İnsan Hakları Uygulamaları Raporunda öne çıkan hususlar aşağıda sunulmaktadır.
BÖLÜM 1
Kişinin Bütünlüğüne Saygı
Keyfi Öldürmeler, İşkence ve Kötü Muamele, Cezaevi Koşulları
- Yıl içerisinde polis ve ceza infaz memurları dahil güvenlik güçlerinin neden olduğu keyfi ölümler bildirildi.
- İnsan Hakları İzleme Örgütüne göre, Şubat ayında yaşanan depremlerin ardından yağma ve "diğer suçlara" karıştığı iddiasıyla Hatay'da polis tarafından gözaltına alınan 27 yaşındaki Ahmet Güresci, gözaltı sürecinde gördüğü kötü muamele sonucu hayatını kaybetti.
- PKK'ya karşı mücadele kapsamında sivil ölümler bildirildi. PKK da saldırılarında sivilleri hedef almaya devam etti.
- Yerel ve uluslararası insan hakları örgütleri, asker, polis, istihbarat birimleri ve cezaevi yetkililerinin anayasa ve yasalara göre yasak olan işkence ve aşağılayıcı muameleye başvurduğunu bildirdi.
- İnsan hakları örgütleri, barolar ve bazı muhalif siyasiler, PKK ya da Gülen hareketiyle bağlantısı olduğu iddia edilen kişiler başta olmak üzere çok sayıda insanın kötü muameleye ya da tacize maruz kaldığını duyurdu.
- İşkence ve kötü muamelenin güneydoğudaki bazı polis merkezlerinde daha yaygın olduğu raporlandı.
- Tutuklu ve hükümlüler, aşırı kalabalık cezaevi tesislerinde, sağlıksız ve tıbbi bakım olanaklarının kısıtlı olduğu koşullarda yaşamaya zorlandılar.
- Adalet Bakanlığı'na göre, cezaevi sisteminde 405 kurum bulunuyor ve bu kurumlar, 2023 Ekim ayı itibarıyla kapasitesinin 44.000 kişi üzerinde tutuklu ve hükümlüye ev sahipliği yapıyor.
- İnsan hakları örgütleri, mahkumların içme suyu, uygun ısıtma, havalandırma, aydınlatma, yiyecek ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin zaman zaman kısıtlandığını bildirdi.
- Sivil toplum kuruluşları (STK'lar), bir mahkumun hastaneye nakledilmesine izin verilip verilmeyeceğine genellikle sağlık görevlileri yerine cezaevi yetkililerinin karar verdiğini açıkladı.
- İnsan hakları örgütlerine göre, bazı doktorlar, misilleme korkusu nedeniyle istismar iddialarını içeren raporları hazırlamayı reddediyor. Sonuç olarak mağdurlar sıklıkla istismara ilişkin tıbbi belge alamıyorlar.
- STK'lar ve bazı muhalif siyasiler, özellikle terör suçlarından hüküm giymiş mahkumlara ve ziyaretçilerine karşı cezalandırma amacıyla çıplak arama yapıldığını bildirdi. Tutuklu ve hükümlülerin zaman zaman keyfi olarak aile üyeleri ve avukatlarıyla görüşmelerinin engellendiği de raporlar arasında yer alıyor.
- Yetkililerin, zaman zaman istismar ve kötü muameleye ilişkin ciddi iddiaları araştırdıkları ancak genellikle bu tür soruşturmaların sonuçlarını kamuya açık bir şekilde belgelemedikleri veya failleri ortaya çıkarmak için gerekli önlemleri almadıkları kaydedildi.
- Hükümetin bağımsız STK'ların cezaevlerini denetlemesine izin vermediği, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve STK'ların, milletvekillerinin sağladığı bilgilere, mahkumlarla, avukatlarla, mahkumların aile üyeleriyle yapılan yazışmalar ile basında çıkan haberlere dayanarak cezaevi koşulları hakkında periyodik raporlar yayınladığı belirtildi.
- Keyfi tutuklama ve gözaltı kanunla yasakladığı ve herhangi bir kişinin, tutuklamanın veya gözaltının hukuka uygunluğuna mahkemede itiraz etme hakkına sahip olduğu halde; güvenilir raporlar, hükümetin bu gereklilikleri her zaman yerine getirmediğini gösterdi.
- Terörle suçlanan kişileri savunan avukatlar da cezai suçlamalarla karşı karşıya kaldı. 25 Nisan 2023 tarihinde Diyarbakır merkezli yapılan operasyonda, çok sayıda baroya, STK'ya, haber ajansına ve eve baskın düzenlendi. 25'i avukat olmak üzere, gazeteci ve aktivistlerin de aralarında bulunduğu 150'ye yakın kişi gözaltına alındı.
- İnsan hakları örgütleri, sokağa çıkma yasağının uygulandığı bölgelerde veya "özel güvenlik bölgelerinde" güvenlik güçlerinin vatandaşları resmi kaydı olmadan keyfi olarak gözaltına aldığını iddia etti.
- Uzun tutukluluk süreleri halihazırda büyük sorun teşkil ediyor. Adalet Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, 2023 Ekim ayı itibarıyla 39.772 kişi duruşma öncesi tutuklu bulunuyor. Bu da toplam cezaevi nüfusunun yaklaşık yüzde 15'ine karşılık geliyor.
- Anayasa ve yasalar yargıyı bağımsız bir erk olarak tanımlamış olsa da yargının, özellikle yürütme organının etkisine açık olmaya devam ettiği görüldü.
- Yürütme, Hakimler ve Savcılar Kurulu üzerinde güçlü bir nüfuza sahip. Kuruldaki toplam 13 yargıçtan altısının ataması doğrudan cumhurbaşkanınca yapılıyor. Adalet bakanı ve adalet bakan yardımcısının kurulun doğal üyeleri olması da hükümetin kuruldaki gücünü pekiştiriyor.
- Her ne kadar anayasa hakimlere görev süresi sağlasa da, Hakimler ve Savcılar Kurulu atamalar, nakiller, terfiler, ihraçlar ve kınamalarla hakim ve savcıların kariyerlerini kontrol ediyor.
- Savcılara ve hakimlere tanınan geniş hareket alanı tarafsız kalma gerekliliğini zayıflattı ve hakimlerin devletin çıkarlarını ön planda tutma eğilimi kanunların tutarsız uygulanmasına katkıda bulundu.
- Yargı, yargıçların sindirilmesi ve yeniden atanması ile yürütme organının müdahale iddiaları da dahil olmak üzere yargı bağımsızlığını sınırlayan çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldı. Ülkedeki savcı ve hakimlerin üçte birinden fazlasının altı yıldan az hukuki deneyimi bulunuyor.
- Gözlemciler, bazı davaların sonuçlarının önceden belirlenmiş gibi göründüğü veya yargı müdahalesine işaret ettiği endişelerini dile getirdi.
- İnsan hakları grupları ve duruşma izleme kuruluşları, siyasi açıdan hassas davalarda hakimlerin bazen gazetecileri ve gözlemcileri mahkeme salonundan uzaklaştırdığını, sanıkların ifadelerini yarıda kestiklerini, konuşmalarına izin vermediklerini, savunma taleplerini açıklama yapmadan reddettiklerini ve kararları mahkeme heyetini dinlemeden verdiklerini bildirdi.
- Yargıtay, 2023 Eylül ayında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) iki kararını göz ardı ederek, iş adamı Osman Kavala ile diğer sanıkların 2016 darbe girişiminde ve 2013 Gezi Parkı protestolarında rol oynadıkları iddiasıyla mahkumiyetini onadı.
- İlk derece mahkemeleri zaman zaman Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararların uygulanmasını göz ardı etti. Ayrıca, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türk mahkemekerinin AİHM'nin düşünce, ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin kararlarının çoğunu uygulanmadığını bildirdi.
- Masumiyet karinesi ve duruşmalarda hazır bulunma hakkı kanunla tanımlanmışken, birçok yüksek profilli davada sanıklar şahsen değil, cezaevindeki video bağlantısı aracılığıyla ortaya davaya katıldı.
- Hakimler, müvekkil hakkında dava açılana kadar savunma avukatlarının belirli suç kategorileri (devletin güvenliğine karşı suçlar, organize suçlar ve çocuklara yönelik cinsel saldırı dahil) için müvekkillerinin mahkeme dosyalarına erişimini kısıtlayabiliyor.
- Duruşma sistemi hızlı bir yargılamayı öngörmüyor ve ceza muhakemesi kanununda sürekli yargılamaya ilişkin hükümlere rağmen duruşmalar genellikle birkaç ay arayla yapılıyor. Duruşmalar bazen iddianamenin yayınlanmasından yıllar sonra başlıyor ve temyizle birlikte sonuca ulaşması yıllar alabiliyor.
- Gözlemciler, savcıların ve mahkemelerin terör davalarında iddianameleri ve mahkumiyetleri desteklemek için yeterli delilleri çoğu kez elde edemediklerini bildirdi.
Siyasi Tutuklu ve Hükümlüler
- Ülkede siyasi tutukluların kesin sayısı tartışma konusu. Adalet Bakanlığı, 2023 Temmuz ayında 15.539 tutuklunun Gülen hareketiyle bağlantılı oldukları iddiasıyla cezaevlerinde bulunduğunu duyurdu.
- STK'lar, yaklaşık 8.500 tutuklu ve hükümlünün PKK ile bağlantılı oldukları iddiasıyla hapsedildiğini ileri sürüyot.
- İnsan hakları örgütleri, siyasi mahkumların daha sık hücre hapsine tabi tutulduğunu ve af ve erken tahliye yoluyla hapishane nüfusunu azaltmaya yönelik hükümet girişimlerinden dışlandıklarını bildirdi.
- Cezaevi yönetimlerindeki denetim kurullarının, mahkeme tarafından belirlenen şartlı tahliye tarihleri geçmiş olmasına rağmen, mahkumların şartlı tahliye tarihlerinde "iyi hal eksikliği" gerekçesiyle tahliyeyi reddettiği çok sayıda vaka bildirildi.
- Avukatlar ve muhalif gruplara göre savcıların, gazeteciler, insan hakları savunucuları, muhalif politikacılar (öncelikle HDP'liler) dahil olmak üzere geniş bir yelpazedeki bireylere karşı suç duyurusunda bulunmak ve kovuşturma açmak için hukuki açıdan sorgulanabilir görünen delilleri kullanma eğilimi vardı.
- STK'lar ve insan hakları aktivistleri, terörle mücadele yasasının "terörizm" teriminin aşırı geniş bir şekilde yorumlanmasına izin verdiğini, bunun da gazetecilere, aktivistlere ve diğerlerine yönelik seçici soruşturmalara yol açtığını ileri sürdü.
- Can Atalay, 14 Mayıs'ta cezaevindeyken Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) milletvekili seçildi. Atalay, Nisan 2022'de Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olarak "hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlamasıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargıtay 3. Dairesi, 13 Temmuz'da verdiği kararında, oybirliğiyle Atalay'ın milletvekili dokunulmazlığından yararlanamayacağına, milletvekili dokunulmazlığının, mahkum edildiği suç türünü kapsamadığına karar verdi. 25 Ekim'de Anayasa Mahkemesi, Atalay'ın “seçme ve seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının” ihlal edildiğine ve cezaevinden tahliye edilmesi gerektiğine hükmetti. Ancak, Anayasa Mahkemesinin bu kararı uygulanmadı ve Atalay'ın tutukluluğu yıl sonu itibarıyla devam ediyordu.
Sınırötesi Baskı
- Hükümet, Gülen hareketi mensuplarını yakalama girişimlerine ülke dışında da devam ediyor. Hükümetin diğer ülkelere, hedef kişilere karşı tedbir almaları için, zaman zaman yasal süreç dışında ikili baskı uyguladığına dair güvenilir raporlar bulunuyor.
- Türk istihbarat birimlerinin Gülen hareketine mensup olduğu iddia edilen kişileri yabancı ülkelerde kaçırdığı ve yargılanmak üzere Türkiye'ye geri gönderdiğine dair güçlü kanıtlar bulunuyor.
- Türk yetkililerin, İran'ın talebi üzerine uluslararası koruma statüsüne sahip olanlar da dahil olmak üzere bazı İranlı siyasi aktivistleri sınır dışı ettiği yönünde doğrulanmamış iddialar var.
- Siyasi saikli istismar korkusu nedeniyle ülkeden kaçan kişilerin yakınları, güvenlik güçlerinin, şahsın yerini açıklamaları için baskı yaptıklarını veya kaçanları ülkeye dönmeye teşvik etmek amacıyla kendilerini tehdit ettiklerini bildirdi.
- Hükümetin, zayıf delillere dayanarak terörizmle bağları olduğu iddiasıyla ülke dışında bulunan belirli kişileri hedef almak için INTERPOL kırmızı bültenlerini kullanmaya çalıştığına dair güvenilir raporlar mevcut.
- Freedom House, 2016 yılındaki darbe girişiminin ardından hükümetin Gülen hareketiyle bağlantılı olarak belirlediği kişiler için INTERPOL'e on binlerce talep gönderdiğini bildirdi. Ayrıca, darbe girişimini takip eden yıllarda hükümetin Gülen hareketi destekçisi olduğundan şüphelenilen kişilere karşı sunduğu hatalı kayıp veya çalıntı pasaport raporlarıyla ilgili olarak bireylerin sorunlarla karşılaştığına dair raporlar da mevcut. Hedeflenen kişilerin çoğu zaman darbe girişiminde açıkça tanımlanmış bir rolü olduğuna dair delil yoktu. Ancak bu kişiler, Gülen hareketiyle ilişkiliydi veya onun lehinde tutum sergilemişlerdi. INTERPOL'e gönderilen raporlar, kişilerin gözaltına alınmasına veya seyahat etmelerinin engellenmesine yol açtı.
- Hükümetin, diğer ülkelerde geçici oturma izni olan bazı vatandaşların pasaportlarını siyasi gerekçelerle yenilemeyi reddettiği yönünde haberler medyaya yansıdı. Hükümet, bu vatandaşların Gülen hareketi üyesi olduğunu iddia ediyor. Bu kişiler genellikle ikamet ettikleri ülkelerin dışına seyahat edemiyorlar.
- 2023 Temmuz ayında Kosova'da bir yetkili, Türk makamları tarafından Gülen hareketi üyesi olduğu iddia edilen altı Türk vatandaşının 2018 yılında kaçırılarak Türkiye'ye götürülmelerine yardım ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada, "resmi konumu veya yetkisini kötüye kullanmak" suçundan hapis cezasına çarptırıldı. Beşi Kosova'da Gülen'e bağlı eğitim kurumlarında çalışan altı kişi Türkiye'ye vardıklarında tutuklandı ve dördü "terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla yedi ile dokuz yıl arasında hapis cezasına çarptırıldı; beşincisi ise "terör örgütü kurma ve yönetme" suçundan 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
- İnsan hakları örgütleri ve hükümete yakın haber ağları, Gülen hareketine mensup Koray Vural'ın 16 Eylül'de Tacikistan'da MİT tarafından "yakalandığını" ve "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılanmak üzere Türkiye'ye nakledildiğini bildirdi.
Mülke El Koyma
- Hükümetin, yasal süreç olmaksızın kişileri ikamet yerlerinden tahliye ettiğine dair herhangi bir rapor bulunmamaktadır. Ancak hükümetin, tutuklanmaları sırasında bilgisayarlara, kamera ekipmanlarına, cep telefonlarına ve gazeteciler ile avukatların dava dosyalarına da dahil olmak üzere mallarına, yasal süreç veya yeterli tazminat olmaksızın el koyduğuna dair raporlar yer alıyor.
- Güneydoğu'nun pek çok yerinde çok sayıda vatandaş, hükümet-PKK çatışmasında hasar gören bölgelerin yeniden inşası amacıyla hükümetin 2016 yılında mülklerine el koyma yönündeki kararına itirazlarını sürdürdü.
Özel Yaşamın Gizliliğine Keyfi Müdahaleler
- Anayasa, “özel hayatın gizliliğini” öngörmüş ve bireylerin, kişisel bilgilerinin korunmasını talep etme hakkına sahip olduğunu belirtmiştir. Yasa, MİT'e bilgi toplama yetkisi vermiştir. MİT'in denetimi Cumhurbaşkanlığı yetki alanına giriyor ve MİT yetkilileri üzerindeki denetimler sınırlı. MİT, herhangi bir izin veya başka bir adli süreç onayı olmaksızın herhangi bir kuruluştan bilgi toplayabiliyor. Aynı zamanda yasa, MİT faaliyetlerine müdahaleye yönelik cezai yaptırımlar öngörmüştür. Cumhurbaşkanının MİT ve çalışanlarına soruşturma dokunulmazlığı tanıma olanağı bulunuyor.
- Polis, arama ve el koyma konusunda geniş yetkilere sahip. Kolluk amiri, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde arama izni verebiliyor. Bu tür aramalara maruz kalan kişilerin şikayette bulunma hakkı var; ancak arama yapıldıktan sonra da adli izin alınması mümkün.
- Güvenlik güçleri, mahkeme kararı olmaksızın 48 saate kadar telefon dinleme işlemi gerçekleştirebiliyor.
- Hükümet yetkililerinin keyfi olarak veya uygun yasal yetki olmadan özel iletişimlere eriştiği, bunları topladığı veya izlediği yönünde raporlar bulunuyor. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, sosyal medya kullanıcılarının paylaşımlarını izliyor; haber sitelerine, makalelere, web sitelerine ve sosyal medya gönderilerine erişimi rutin olarak engelleme girişiminde bulunuyor.
- İnsan hakları örgütleri, mahkeme kararı olmaksızın yapılan telefon dinlemelerinin yargı denetimini ve potansiyel olarak vatandaşların mahremiyet haklarını sınırladığını belirtiyor.
- 8 Şubat akşamı, 6 Şubat'ta yaşanan iki depremin ardından yapılan kurtarma çalışmaları sırasında, hükümet Twitter'daki bant genişliğini kısıtladı veya kasıtlı olarak internet kullanıcılarının veri aktarımını tahminen yüzde 90 oranında yavaşlattı. Eylemin, hükümetin depreme ilk müdahalede yavaş kalmasına karşı olumsuz halk tepkisini sınırlamak amacına yönelik olduğu iddia edildi.
Çatışmalarda Yaşanan Suiistimaller
- Türk güvenlik güçleri ile PKK ve ülkedeki uzantıları arasında zaman zaman çatışmalar yıl boyunca devam etti. İnsan hakları örgütleri ve medya, Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki PKK'yı hedef alan hava saldırılarının sivil kayıplarla sonuçlandığını iddia etti. Bağımsız kaynaklar, Türk hava saldırılarının 5-8 Ekim tarihlerinde Suriye'nin kuzeydoğusundaki kritik altyapıya zarar verdiğini, 17 sivilin öldüğünü ve 11 sivilin ağır yaralandığını bildirdi.
- PKK'ya karşı operasyonları kolaylaştırmak amacıyla belirli kentsel ve kırsal bölgelerde değişen sürelerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bazı bölgeler ise “özel güvenlik bölgeleri” olarak ilan edildi. Hakkari'nin bazı kesimleri ve Tunceli'nin kırsal kesimleri “özel güvenlik bölgeleri” olarak kaldı.
- PKK, adam kaçırma eylemleri ve sivillerin hayatına mal olan saldırılar gerçekleştirdi. Bu bölgelerde yaşayanlar, PKK'ya karşı operasyonlar başlamadan önce evlerini terk etmek için çok az zamanları olduğunu bildirdi.
- STK'lar, Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin desteklediği silahlı muhalif grupların yargısız infazlar, sivillerin keyfi olarak gözaltına alınması ve zorla kaybedilmesi, işkence, cinsel saldırı, zorla tahliyeler de dahil olmak üzere Kürt ve Ezidi ile diğer sivilleri hedef alan insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiğini bildirdi.
- PKK'nın konvansiyonel silahlar, araçtan atılan bombalar ve el yapımı patlayıcılarla güvenlik güçleri ve sivillere yönelik saldırıları devam etti.
BÖLÜM 2
Sivil Özgürlüklere Saygı
Basına Yönelik Baskılar, Basın Özgürlüğü, İfade Özgürlüğü
- Anayasa ve yasalar, belli sınırlar içinde ifade ve basın özgürlüğü imkanı tanıyor. Hükümet, basın mensupları dahil olmak üzere ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı eylemlerde bulunmaya devam etti.
- TCK'daki çok sayıda madde, suçu veya suçluyu övmeyi veya halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılamayı yasaklayan geniş hükümlerin yanı sıra kamu çıkarlarını koruma iddiasındaki hükümlerle basın ve diğer medya platformlarının faaliyet alanını daraltıyor ve ifade özgürlüğünü doğrudan kısıtlıyor.
- Devlete, cumhurbaşkanına veya hükümet yetkililerine hakaret etmek suç sayılıyor. Aynı zamanda açık bir yönerge olmamasına karşın "yanlış bilgi yaymayı" suç sayan bir yasa aracılığıyla çevrimiçi ifade özgürlüğü de sınırlanmış bulunuyor.
- Hükümet, ana muhalefet ve bağımsız gazetecilere davalar açtı, gazetecileri hapse atarak ifade özgürlüğünü engelledi. Medya profesyonelleri, hükümeti eleştirmenin hem ekonomik hem de soruşturma yoluyla misillemelere yol açabileceği korkusuyla otosansürün yaygın olduğunu bildirdi.
- Hassas konularda ya da hükümeti eleştiren şekillerde yazan ya da konuşanlar işlerini kaybetme, adalet sistemindeki yetkililerin suiistimali, para cezaları ve hapis cezasıyla karşı karşıya kaldı. Hükümet yüzlerce kişiyi ifade özgürlüğünü kullandıkları gerekçesiyle mahkum etti. Hükümet, ulusal güvenlik gerekçelerini öne sürerek, kendisini eleştiren ifadelere sık sık terörist gruplarla bağlantı, terörizm veya başka şekilde devletin güvenliğini tehlikeye atma iddiasıyla suç duyurusunda bulunarak yanıt verdi. Hakaret yasalarının uygulanması da ifade özgürlüğünü sınırlamak için kullanıldı.
- Yasalar, “nefret söylemi” veya dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi görüş, felsefi inanç, din veya mezhep farklılıklarına ilişkin hakaret içeren fiillerden suçlu bulunanlara üç yıla kadar hapis cezası öngörüyor. İnsan hakları grupları, yasanın azınlık grupların üyelerini korumaktan ziyade öncelikle ifade özgürlüğünü kısıtlamak için kullanıldığını belirtiyor.
- İnsan hakları örgütleri, bazı durumlarda gazetecilerin kamuya açık haberlerinde daha dikkatli davranmasıyla sonuçlanan hükümet baskısının yoğunlaştığını bildirdi. 2023 Ekim ayı itibarıyla ülkede 21 ile 44 arasında gazeteci hapsedildi; 172 kişi veya medya kuruluşunun dahil olduğu 136 olayı kapsayan, ülkede rekor sayıda basın ve medya özgürlüğü ihlali belgelendi.
- Hükümet, PKK ve Gülen hareketine ilişkin haberler başta olmak üzere hassas konulardaki haberlere yanıt olarak bireylere veya yayınlara karşı rutin olarak terör suçlaması yöneltti. İnsan hakları örgütleri ve gazeteciler, hükümetin bunu gazetecileri ve halkı, devleti eleştiren söylemler nedeniyle hedef almak ve korkutmak için yaptığını ileri sürdü.
- Kürt yanlısı yayın organlarına bağlı veya önceden bağlı olan gazeteciler, hapsedilme de dahil olmak üzere ciddi hükümet baskısıyla karşı karşıya kaldı. Hükümet, Kürtçe yayın yapan özel yayın kuruluşlarıyla uluslararası yayın kuruluşlarında çalışan Türk vatandaşlarının basın akreditasyonunu rutin olarak reddetti.
- Polis, 26 Haziran'da PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşullarını ve hücre hapsini sorgulayan gazeteci Merdan Yanardağ'ı "terör örgütü propagandası yapmak" suçlamasıyla gözaltına aldı.
- Hükümet ve siyasi liderler, medya ve kitaplara yönelik doğrudan ve dolaylı sansürü sürdürdü. Ana akım yazılı basın ve görsel medya büyük ölçüde iktidar yanlısı şirketler tarafından kontrol ediliyor. Söz konusu şirketler, kârlarının yalnızca küçük bir kısmını medya gelirlerinden elde ediyor. Bu şirketlerin diğer ticari çıkarları, basın özgürlüğünü engelledi, otosansür ortamını teşvik etti ve kamusal tartışmanın kapsamını sınırladı.
- Avrupa Gazeteciler Federasyonu'nun 2023 Temmuz ayında yayımladığı bir araştırmada, ülkede gazeteciliğin düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, mobbing ve sansür nedeniyle olumsuz etkilendiği öne sürüldü. Ankete katılan gazetecilerin yüzde ellisi siyasi baskının çalışmalarının önünde büyük bir engel olduğunu belirtti ve yüzde 43'ü bir tür sansüre maruz kaldığını öne sürdü.
- Hükümetin gazetecilere yönelik soruşturmaları yıl boyunca basın özgürlüğünü sınırladı. Yetkililer bazı yazar ve yayıncıları hakaret, aşağılama, müstehcenlik, bölücülük, terörizm, yıkıcılık, kökten dincilik veya dini değerlere hakaret gerekçesiyle kovuşturmaya tabi tuttu. Ayrıca çevrimiçi medyaya da sansür uygulandı. Pek çok vakada, adli kontrol altındaki gazeteciler elektronik izlemeye tabi tutuldu ve ülke dışına çıkmaları yasaklandı.
- Yasalar belirli kitapları veya yayınları yasaklamasa da, mahkeme kararlarıyla belirli kitap ve süreli yayınların dağıtımı veya satışı yasaklandı. Reklam yasağı koyma yetkisine sahip olan Basın İlan Kurumu, LGBTQI+ topluluğuna atıfta bulunan yayınları, milli ve manevi değerleri zayıflattığı, aile kurumuna zarar verdiği gerekçesiyle yasakladı.
- Yayıncılar sıklıkla otosansür uyguladılar ve yasal işlem gerektirebilecek tartışmalı içeriğe sahip çalışmaları yayımlamaktan kaçındılar. Yayıncılar, mahkemenin rahatsız edici içeriğin düzeltilmesi emrini verdiği davalara uymamaları halinde yayın yasakları ve ağır para cezalarıyla karşı karşıya kaldılar. Bazı vakalarda savcılar, Kürtçe dilinde yazılmış, Kürtçe yanlısı veya Gülen hareketi kitaplarının bulundurulmasını terör örgütü üyeliğe dair güvenilir delil olarak değerlendirdi.
- Bazı gazeteciler, işverenlerinin kendilerinden, hükümeti eleştiren veya diğer ticari çıkarları tehlikeye sokan haberlerini sansürlemelerini istediğini ve uymamaları halinde işten çıkarılmakla tehdit edildiklerini bildirdi.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret ettiği iddiasıyla aralarında siyasetçi ve gazetecilerin de bulunduğu binlerce kişi hakkında soruşturma başlatıldı.
- Dini değerlere hakaret etmeyi yasaklayan kanunlar giderek daha geniş yorumlanarak uygulanmaya devam etti. Mayıs ayında bir mahkeme, imam hatip okullarıyla ilgili şaka yaptığı bir video nedeniyle pop yıldızı Gülşen Çolakoğlu'nu "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçlamasıyla mahkum etti. Olay, yargı üzerindeki siyasi baskının son örneği olarak değerlendirildi.
- 11 Ocak'ta Türk Tabipler Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Irak'taki Kürt militanlara karşı olası kimyasal silah kullanımının araştırılması gerektiğini öne sürdüğü için "terör propagandası yapmak" suçundan iki yıl sekiz ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı.
- Muhalif milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun 8 Eylül'de muhalefete yakın TV100 kanalında canlı yayın sırasında yaptığı açıklamalar üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 9 Eylül'de soruşturma başlattı. Tanrıkulu hakkında, "Türk Milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini alenen aşağılama" ve "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" suçlarından soruşturma başlatıldı.
- Öte yandan, PKK, güneydoğuda ifade özgürlüğünü ve diğer anayasal hakları kısıtlamak için gözdağı yöntemlerini kullandı. Bazı gazeteciler, siyasi parti temsilcileri ve bölge sakinleri, PKK aleyhinde konuşmaları veya devletin güvenlik güçlerini övmeleri halinde baskı, gözdağı ve tehditlerle karşılaşıldıklarını bildirdi.
- BTK, internet servis sağlayıcılarından talepte bulunarak belirli içeriklerin 4 saat içerisinde kaldırmasını veya web sitelerin engellemesini talep etme yetkisine sahip. Düzenleyici kurumun konuyu 24 saat içinde bir hakime havale etmesi gerekiyor; hakim ise genellikle 48 saat içinde konuyu karara bağlıyor. Belirtilen süre içerisinde tek tek içeriklerin kaldırılması teknik olarak mümkün değilse, web sitesinin tamamı engellenebiliyor. İnternet servis sağlayıcılarının yöneticileri, yargı kararına uymamaktan dolayı altı aydan iki yıla kadar hapis veya 50.000 ila 500.000 Türk lirası (1.800 ila 18.000 ABD Doları) arasında para cezasıyla karşı karşıya kalabiliyor. BTK başkanı, başkan yardımcısı ve kurum üyeleri cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. EngelliWeb'e göre hükümet 2023 Ekim ayı itibarıyla 712.558 alan adını engellemiş bulunuyor.
- Hükümet, "yanlış bilgi yaymayı" üç yıla kadar hapis cezasıyla suç sayarak otosansür ve korku ortamı yarattı.
- 28 Şubat'ta basında, ünlü jeolog Ahmet Ercan'ın 6 Şubat depremiyle ilgili sosyal medya paylaşımlarına karşı Elazığ'da "kamuoyunu yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" suçlamasıyla gözaltına alındığı bildirildi. Ercan, deprem bölgesinde askerlerin konuşlandırılmaması nedeniyle deprem sonrasında çok sayıda kadının tecavüze uğradığını ileri sürmüştü. Ercan, daha sonra yurt dışına çıkış yasağı konularak adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
- 28 Şubat'ta gazeteci Sinan Aygül, tartışmalı "dezenformasyon" yasasına dayanarak "yanlış bilgi yaymak" suçlamasıyla mahkum edildi. Yerel gazeteciler derneği başkanı olarak görev yapan Aygül, sosyal medyada Bitlis'te 14 yaşındaki bir kız çocuğunun polis ve askerler tarafından cinsel istismara uğradığı iddiasını paylaştı. Aygül, kaymakamla yaptığı görüşmenin ardından, aldığı bilgilerin yanlış ya da eksik olabileceğini ve haberi yayınlanmadan önce doğrulamadığını söyleyerek haberi geri çekti ve paylaşımını sildi. Aygül'ün mahkumiyeti, dezenformasyon yasası kapsamında mahkumiyetle sonuçlanan ilk dava oldu. Duruşmanın ardından Aygül, heyete yasanın antidemokratik olduğunu söylediğini, kendisini savunarak yasayı meşrulaştırmayı reddettiğini ve duruşma boyunca sessiz kaldığını bildirdi.
Barışçıl Toplanma ve Örgütlenme Özgürlüğü
- Anayasa toplanma ve gösteri özgürlüğünü öngörse de hükümet, yasalarla bu hakkı sınırlanması yönünde çeşitli gerekçeler belirlemiştir.
- Hükümet birçok gösteriyi devlete yönelik bir güvenlik tehdidi olarak değerlendirdi ve kalabalıkları kontrol etmek için çok sayıda çevik kuvvet polisi görevlendirdi. Gösteriler sıklıkla aşırı güç kullanılarak bastırıldı ve yaralanmalar, gözaltılar ve tutuklamalarla sonuçlandı.
- Mart ayında, Dünya Kadınlar Günü'nü anmak için İstanbul'da düzenlenen yürüyüş sırasında çevik kuvvet polisi, kalabalığın Taksim Meydanı'na ulaşmasını engelledi. Polis, çoğu kadın 32 kişiyi gözaltına aldı. Mayıs ayında polis, Gezi Parkı protestolarının 10. yıldönümünü anmak amacıyla barikatları aşıp Taksim Meydanı'na girmeye çalışan 59 protestocuyu gözaltına aldı.
- 12 Ağustos'ta İHD Adana Şubesi'nin düzenlediği eylemde polis, kamu düzeninin bozulduğu gerekçesiyle 39 göstericiyi gözaltına aldı. "Galatasaray Bizimdir" başlıklı eylem, polis merkezlerinde gözaltı sırasında kaybolanların akıbetini ortaya çıkarmak için 28 yıldır sürdürülen İnönü Parkı'ndaki Cumartesi Anneleri'ne destek amacıyla düzenlenmişti.
- Örgütlenme özgürlüğü anayasa ile güvence altına alınmışsa da hükümet bu hakkı kısıtlama yönünde kararlar almıştır. Hükümet, daha önce ulusal güvenliğe yönelik tehdit iddiaları nedeniyle kapattığı dernek ve vakıfların yeniden açılmasını önlemek için Terörle Mücadele Kanunu'nu kullandı.
- Baro ve diğer sivil toplum kuruluşu temsilcileri, polisin zaman zaman örgütsel toplantılara katıldığını ve bunları kaydettiğini, bunun korkutma amacıyla yapıldığını bildirdi.
Seyahat Özgürlüğü ve Ülkeden Ayrılma Hakkı
- Anayasa ülke içinde hareket etme, yurtdışına seyahat, göç ve ülkesine geri dönme özgürlüğünü tanımış olsa da, hükümet bu hakları sınırlayıcı kararlara ve düzenlemelere imza atmıştır.
- Hükümet, terörizmle, Gülen hareketiyle ya da 2016'daki başarısız darbe girişimiyle bağlantısı olmakla suçlanan bazı vatandaşların yurtdışına seyahatini kısıtladı.
- Siyasi saiklerle suçlanan medya mensupları, insan hakları savunucuları ve diğerleri, yurtdışına çıkış yasağını da içeren “adli kontrol” hükümlerine tabi tutuldular. PKK'ya yönelik operasyonlara ve ülkenin Suriye'nin kuzeyindeki askeri operasyonuna yanıt olarak yerel makamlar tarafından uygulanan sokağa çıkma yasakları ve halka açık toplantı yasakları da seyahat ve ifade özgürlüğünü kısıtladı.
Mültecilerin Durumu
- Hükümet, 3,3 milyonu Suriyeli olmak üzere yaklaşık 3,7 milyon mülteci ve sığınmacıyı ülkede ağırlamaya devam etti. Kalabalık mülteci ve sığınmacı nüfusun getirdiği aşırı yük, bir dizi ekonomik, politik ve sosyal zorluk yarattı. Ülke genelinde artan mülteci karşıtı duygulara yanıt olarak hükümet, hem ülke içinde hem de sınırlarda düzensiz göç yönetimine öncelik verdi. Bunlar arasında düzensiz göç ve sınır dışı etmelere yönelik operasyonların artırılması, sığınma talepleri dikkate alınmaksızın sınırlardan düzensiz girişlerin engellenmesi, mültecilerin belirlenen illerde yaşadığından emin olmak için adres doğrulamalarının zorunlu kılınması ve bir milyon Suriyelinin Suriye'deki Türkiye kontrolündeki bölgelere gönüllü geri dönüşünün teşvik edilmesi yer alıyor.
Mültecilere ve Sığınmacılara Kötü Muamele
- Yetkililer, ülke sınırlarında sığınmacıları geri itmeye çalışıyor ve uluslararası medyada, Afganların İran'a, Suriyelilerin Suriye'ye ve ülkeye girmeye çalışan diğer sığınmacıların ülkelerine şiddet ve zor kullanılarak geri gönderildiği iddialarına ilişkin çok sayıda rapor bulunuyor. Göçmenler ve sığınmacılar, Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarını geçmeye çalışırken ciddi kötü muameleye maruz kaldıklarını bildirdiler.
- Gerek Şubat ayındaki depremlerin ardından, gerekse Mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde bazı siyasi partiler ve aşırı sağ gruplar, kamuoyunu harekete geçirmek için mülteci karşıtı söylemler kullandı ve sahte olduğu iddia edilen videolar yayınladı. STK'lar, medyada mültecilerle ilgili olumsuz söylemlerin artmasının mültecilerin günlük yaşamlarını doğrudan ve dolaylı olarak etkilediğini, bazılarının kendilerini giderek daha güvensiz hissettiklerini, sessiz kalma ve kamuoyunun gözünden uzak durma eğiliminde olduklarını, yaşadıkları sorunları yetkililere bildirmemeyi tercih ettiklerini belirtti.
- Olası sınır dışı edilme korkusu, işyerlerinde sömürü, çocuk işçiliği ve küçük yaşta zorla evlilik, mülteciler arasında önemli sorunlar arasındaydı. Şubat ayındaki depremlerin yanı sıra gerileyen ekonomik koşullar nedeniyle mültecilerin durumu daha da kötüleşti.
- Geçici koruma altındaki Suriyeliler, hükümetin izni olmadan üçüncü bir ülkeye seyahat etmeleri veya geçici olarak Suriye'ye dönmeleri halinde, geçici koruma statülerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı. Hükümet bazen belirsiz nedenlerle geçici koruma altındaki Suriyelilerin çıkış iznini reddetti. Şubat ayındaki depremlere yanıt olarak hükümet, geçici koruma altındaki yaklaşık 70.000 Suriyelinin altı aya kadar geçici olarak ülkeden çıkıp Suriye'ye gitmesine izin verdi.
- Kanun, bazı esnekliklere rağmen, hem uluslararası koruma başvuru sahiplerine hem de statü sahiplerine (çoğunlukla Suriyeli olmayanlar) ve geçici korumadan yararlananlara (çoğunlukla Suriyeliler) çalışmak istedikleri ilde altı ay süreyle kayıtlı olmaları koşuluyla çalışma hakkı tanıyor.
- Bazı mülteciler ve sığınmacılar, sosyal programlardan aldıkları nakdi yardım desteğini potansiyel olarak kaybedecekleri ve kayıtlı istihdamın avantajlarından habersiz oldukları için resmi olarak çalışmamayı tercih ettiler. Uluslararası koruma başvuru sahiplerinin, statü sahiplerinin ve geçici korumadan faydalananların çoğu, yasal istihdam seçeneklerinden mahrum kaldı ve bu durum onları asgari ücretin altında ücretler, ücretlerini alamama ve güvenli olmayan çalışma koşullarına maruz bırakılma dahil olmak üzere sömürüye karşı savunmasız bıraktı.
- Okul çağındaki kayıtlı mülteci çocukların eğitime erişim imkanı bulunuyor. Ancak birçoğu dil engelini aşma, ulaşım veya diğer masrafları karşılama ve okulda hem okul yetkilileri hem de diğer öğrenciler tarafından zorbalığa maruz kalma konusunda zorluklarla karşılaştı. STK'lar ve BM kuruluşları, Şubat ayındaki depremlerin ardından artan sayıda çocuğun okula gidemediğini, birçoğunun sömürü, çocuk işçi olarak çalıştırılma ve erken yaşta zorla evlendirilme riskiyle karşı karşıya olduğunu bildirdi.
Ülke İçinde Yerinden Edilmiş Kişilerin Durumu
- Şubat ayında meydana gelen depremler sonucunda, hükümetin hasar tespitine göre, orta, ağır veya tamamen hasarlı konutlarda ikamet eden 3,6 milyon kişi güvenli barınma imkanından mahrum kalmıştır. Bazı kişiler ülkenin diğer bölgelerine veya ikinci evlerine taşınırken, Ekim ayı itibarıyla 790.000 kişi hâlâ geçici yerleşim yerlerinde ikamet ediyordu.
BÖLÜM 3
Siyasi Süreçlere Katılım Özgürlüğü
Seçimler ve Siyasi Katılım
- Mayıs ayında meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Seçimler, 2017 ulusal referandumunun yürürlüğe girmesinden sonra kabul edilen başkanlık sistemi kapsamında gerçekleştirilen ilk seçim oldu. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın gözlem heyeti, seçimlerin cumhurbaşkanı ve iktidar partisi lehine bir ortamda yapıldığını kaydederek, şunları kaydetti: "Medyada ön yargılı haberler ve eşit şartların bulunmaması, partiye haksız bir avantaj sağladı."
- Radyo ve televizyon yayın kuruluşları ülkenin önde gelen siyasi partilerinin adaylarına eşit erişim sağlamadı. Eleştirmenler medyayı genel olarak iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nden yana olmakla suçladı. Ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi'nden (CHP) RTÜK üyesi İlhan Taşçı'ya göre, TRT Cumhurbaşkanı Erdoğan'a 48 saatten fazla süre ayırdı. Bu, toplamda sadece 32 dakika süre ayrılan CHP lideri ve Millet İttifakı ortak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'ndan 90 kat daha fazla yayın süresi anlamına geliyor.
- Özellikle ülkenin doğusundaki seçim usulsüzlüklerine ilişkin münferit iddialar vardı ve hiçbir parti bunun genel seçim sonucunu etkilediğini iddia etmedi.
- İstanbul'da hem CHP'li Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hem de dönemin CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, siyasi amaçlı olarak görülen soruşturmalara ve adli işlemlere maruz bırakıldılar. Aralık 2022'de İmamoğlu, Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla, 2019 yılında sarf ettiği sözler nedeniyle suçlu bulundu. Kaftancıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve diğer üst düzey hükümet yetkililerine hakaret ettiği düşünülen yorumlarıyla ilgili olarak da soruşturmalarla karşı karşıya kaldı.
- HDP temsilcileri, kampanya yapma, görüşlerini ifade etme ve görevlerini sürdürme becerileri konusunda önemli hukuki zorluklarla karşılaştı. Parti, hükümetin açtığı kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı.
- Hükümet, birçok şehir ve belediyede demokratik olarak seçilmiş belediye başkanlarını rutin olarak görevden aldı. Hükümet, 2016 yılından bu yana seçilmiş HDP yetkililerinin yüzde 88'ini görevden aldı ve belediye başkanlıkları hükümetin atadığı kayyumlar tarafından yönetildi. HDP'nin eski eşbaşkanları Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ise halen cezaevinde bulunuyorlar.
BÖLÜM 4
Yolsuzluklar
- Muhalif siyasiler sık sık iktidar partisini yolsuzlukla suçladılar. Gazeteciler ve sivil toplum kuruluşları, yolsuzlukla ilgili haber yaptıkları için cezalandırılmaktan korktuklarını açıkladılar. Yolsuzluk iddialarını haber yapan gazetecilere karşı açılan davalar devam etti. Mahkemeler ve RTÜK, yolsuzlukla ilgili haberlere erişimi düzenli olarak engelledi.
- Hakkari'de 16 Haziran'da kolluk kuvvetleri tarafından düzenlenen bir dizi baskınla aralarında gümrük memurları, polis memurları ve sivillerin de bulunduğu 31 kişi yakalandı ve yolsuzluk yoluyla elde edildiği düşünülen önemli miktarda döviz, Türk lirası ve mücevher ele geçirildi.
BÖLÜM 5
Hükümetin İnsan Hakları İhlallerine Yönelik Tutumu
- İHD, üyelerinin, grubun kuruluşundan bu yana toplamda 5.000'den fazla davayla karşı karşıya kaldığını ve bunların 129'undan fazlasının yıl sonu itibarıyla açıldığını ileri sürdü. Bu davalar çoğunlukla terör ve hakaret suçlamalarıyla ilgiliydi. Dört İHD yöneticisi ve üyesi cezaevindeydi. İHD, Eşbaşkan Eren Keskin'e karşı 150'den fazla dava açıldığını ileri sürdü. Keskin, 23 Şubat'ta İzmir'de "kamu görevlisine hakaret" ve "terörle mücadelede görev alan kişileri hedef alma" suçlamasıyla yeniden yargılanmıştı. Nisan ayında da sosyal medya paylaşımları nedeniyle iddiaya göre İstanbul havaalanında gözaltına alındı.
- Ombudsmanlık Kurumu ile İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, hükümetin mevcut insan haklarını izleme organları olarak görevlerini sürdürüyor. Ombudsmanlık Kurumu, vatandaşların, özellikle insan hakları sorunları ve personel meseleleri ile ilgili olmak üzere, hükümetin uygulama ve eylemlerine ilişkin şikayette bulunabilecekleri ve soruşturma talep edebilecekleri bir mekanizma olarak parlamento bünyesinde faaliyet gösteriyor. Kamu Denetçiliği Kurumu'nun görev alanı yalnızca kamu yönetimine ilişkin şikâyetleri kapsamaktaydı. 2016-2018 olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri kapsamındaki ihraçlar bu kapsamın dışındaydı. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Ombudsmanlık Kurumunun görev alanı dışındaki davaları inceledi. Gözlemciler, her iki kurumun da mali ve operasyonel açıdan bağımsız olmadığını değerlendirdi.
- OHAL Komisyonu, OHAL dönemindeki tasfiye ve kapatmalara ilişkin dava ve itirazları incelemek üzere 2017 yılında kuruldu. Ocak ayında Komisyon tüm başvuruları incelemeyi tamamladı.
BÖLÜM 6.
Ayrımcılık ve Toplumsal İstismar
Kadınlara Yönelik Cinsel Saldırı ve Aile İçi Şiddet Vakaları
- Aile içi ve yakın partner şiddeti de dahil olmak üzere cinsiyete dayalı şiddet, hem kırsal hem de kentsel alanlarda ciddi ve yaygın bir sorun olmaya devam etti.
- Mahkemeler, aile içi şiddet vakalarında mağdurları korumak amacıyla düzenli olarak uzaklaştırma emri çıkardı. Ancak, insan hakları örgütleri polisin bu kararları nadiren etkili bir şekilde uyguladığını bildirdi.
- Kadın hakları savunucuları, sığınma evlerinin yardım talebini karşılayacak kadar yeterli olmadığını ve özellikle güneydoğuda sığınma evi personelinin yeterli düzeyde hizmet sunmadığını öne sürdü.
- Hükümet ülke çapında bir aile içi şiddet yardım hattını ve kadınlara aile içi şiddeti bildirme olanağı sağlayan Kadın Acil Destek Uygulaması (KADES) adlı bir web uygulamasını işletiyor. STK'lar, aile içi şiddet mağdurlarına yönelik verilen söz konusu hizmetin kalitesinin yetersiz olduğunu, kadınların zaman zaman arabuluculuk merkezlerine yönlendirildiğini veya eşiyle barışmaya teşvik edildiğini öne sürdü.
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet veya Tacizin Diğer Biçimleri
- Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere zaman zaman sözde namus cinayetleri raporlandı. TCK, "örf ve adet" saikiyle işlenen cinayetler için ömür boyu hapis cezası öngörüyor. Ancak STK'lar, mahkemelerin "haksız tahrik" de dahil olmak üzere hafifletici sebeplerle fiili cezaları sıklıkla indirdiğini bildirdi.
- İnsan hakları örgütleri, 2023 Eylül ayına kadar 247 kadının cinayete kurban gittiğini bildirdi. Yalnızca Eylül ayında en az 32 kadının öldürüldüğü, bunların 14'ünün kocaları, eski kocaları veya erkek arkadaşları tarafından öldürüldüğü açıklandı.
- Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre 2022 yılında kadın istihdamı yüzde 30, erkek istihdamı ise yüzde 65 seviyesinde gerçekleşti. Kadınlar, istihdamda ayrımcılığa maruz kalmaya devam etti.
Etnisiteye Dayalı Şiddet ve Ayrımcılık
- Anayasada, dil, ırk veya renge dayalı ayrımcılık yasaklanmıştır ve herkes kanun önünde eşittir. Ancak bu hükümler yetkililerce tutarlı bir şekilde uygulamamıştır.
- Ermeni azınlık grupları, üst düzey hükümet yetkilileri de dahil olmak üzere Ermeni toplumuna yönelik nefret söylemi kullanıldığını bildirdi.
- 15 milyondan fazla vatandaşın Kürt kökenli olduğu ve Kürt lehçelerini konuştuğu tahmin ediliyor. Güvenlik güçlerinin PKK'ya karşı operasyonları, Kürt topluluklarını orantısız bir şekilde etkiledi. Kürt topluluklarının bir kısmı, operasyonlarla bağlantılı olarak hükümet tarafından uygulanan sokağa çıkma yasaklarına maruz kaldı. İnsan hakları örgütleri, Kürtlere yönelik ırkçı saiklerle çok sayıda saldırı gerçekleştiğini raporladı. Kürt ve Kürt yanlısı sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini kullanma konusunda sorunlar yaşamaya devam etti.
Çocuklara Yönelik Ayrımcılık ve İstismar
Eğitim
- Kürtçenin özel eğitimde ve kamusal söylemde kullanılmasına resmi olarak izin verilmesine rağmen, Kürtçe eğitim izni kamusal eğitime genişletilmedi. Anayasa, Türkçe dışında herhangi bir dilin “anadil olarak” öğretilmesini yasaklıyor.
- İnsan hakları örgütleri, zorunlu eğitim yasasına rağmen, dini açıdan muhafazakar kırsal bölgelerde bazı ailelerin kızlarını ilköğretimi tamamladıktan sonra okulu bırakmaya zorladığı yönündeki endişelerini dile getirdiler.
Çocuk İstismarı
- Yasa, çocuk istismarına yönelik suçları ayrıntılı olarak düzenlemiş ve ağır cezalar öngörmüştür. Polise ve yerel yetkililere, şiddet mağduru veya şiddet riski taşıyan çocuklara çeşitli düzeylerde koruma ve destek hizmetleri sağlama yetkisi vermiştir. Ancak çocuk hakları savunucuları uygulamanın tutarsız ve yetersiz olduğunu belirterek, mağdurlara yönelik desteğin genişletilmesi çağrısında bulundu.
Küçük Yaşta Evlilikler ve Zorla Evlendirme
- Yasa, asgari evlilik yaşını 18 olarak tanımlamıştır. Ancak çocuklar 17 yaşında ebeveynlerinin izniyle, 16 yaşında ise mahkeme onayıyla evlenebiliyor. STK'lar, özellikle yoksul ve kırsal bölgelerde ve ülkedeki Suriyeli toplulukta, 12 yaşına kadar çocukların bazen resmi olmayan dini törenlerle evlendirildiğini bildirdi.
- Kadın hakları grupları, özellikle güneydoğudaki kırsal kesimlerde zorla evlendirme ve kız kaçırma vakalarının yaşandığını bildirdi.
- İstanbul'daki bir mahkemede görülen davada, 6 yaşındaki bir çocuğu dini nikah kıyarak zorla evlendirdikleri gerekçesiyle anne, baba ve çocuğun zorla evlendirildiği şahıs, 23 Ekim'de toplam 66 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Çocuklara Yönelik Cinsel Sömürü
- Anayasa, devletin çocukları istismardan koruyacak önlemler almasını öngörüyor. Yasa, çocukların seks ticareti de dahil olmak üzere ticari cinsel istismar amacıyla satılmasını veya kullanılmasını yasaklıyor. Yetkililerin yasanın söz konusu gereklerini yerine getirdiği söylenebilir.
- Öte yandan, mülteciler ve sığınmacılar da dahil olmak üzere yerinden edilmiş kadınların, suç örgütleri tarafından sömürülmeye ve seks ticareti konusunda kullanılmaya karşı savunmasız oldukları raporlandı.
Antisemitizm
- Türkiye'de yaklaşık 12.000 ila 16.000 Yahudinin yaşadığı tahmin ediliyor. Topluluğun bazı üyeleri, kısmen antisemitizmle ilgili endişeler nedeniyle, göç etmeyi veya ikinci bir ülkede vatandaşlık almayı tercih etti. Yahudi vatandaşlar güvenlik tehditleriyle ilgili endişelerini dile getirdi. Yahudi karşıtı söylemler yazılı basında ve sosyal medyada yıl boyunca devam etti.
Cinsel Eğilim veya Cinsiyet Özelliklerine Dayalı Şiddet, İstismar ve Ayrımcılık
- LGBTQI+ bireyler ayrımcılığa, korkutmaya ve şiddet içeren suçlara maruz kaldı. İnsan hakları grupları, polisin ve savcıların sıklıkla LGBTQI+ kişilere yönelik şiddet vakalarını takip etmede başarısız olduklarını veya faillerin eylemlerine yönelik gerekçeleri kabul ettiklerini bildirdi.
- İnsan hakları örgütleri, polisin 2023 Haziran ayındaki Onur Yürüyüşü gösterileriyle bağlantılı olarak gözaltına alınan göstericilere ve avukatlara kötü muamelede ve tacizde bulunduğunu bildirdi.
- İnsan hakları aktivistleri, kamuoyunda artan LGBTQI+ karşıtlığı ve LGBTQI+ bireylere yönelik şiddet vakalarını, üst düzey hükümet yetkililerinin LGBTQI+ karşıtı söylemlerindeki artışa bağlıyor.
Engelli Bireylere Yönelik Ayrımcılık
- Kanunlar, engelli bireylerin eğitime eşit erişimini öngörüyor. Kanunlara göre tüm devlet okullarının engelli öğrencilere eğitim imkanı sağlaması gerekiyor. Ancak aktivistler, engelli öğrencilerin okula kabul edilmediği veya okulu bırakmaya teşvik edildiği vakalar bildirdi. Engelli aktivistlere göre, okul çağındaki engelli çocukların büyük bir kısmı eğitim imkanlarından yeterince yararlanamıyor.
- Engelli bireyleri temsil eden bazı STK'lar engelli adayların kamuda görev almaları konusunda aksamalar ve gecikmeler yaşandığını bildirdi.
- Yasaya göre, 50'den fazla çalışanı olan şirketler için işgücünün en az yüzde 3'ünün engelli bireylerden oluşması gerekiyor. Kamu sektörü için bu oran yüzde 4 olarak tanımlanmıştır. Sözkonusu düzenlemelere rağmen, STK'lar engelli bireylerin istihdamında ayrımcılık yapıldığını açıkladı.
Diğer Toplumsal Şiddet ve Ayrımcılıklar
- Ermeni Apostolik Hıristiyanlar da dahil olmak üzere Aleviler ve Hıristiyanlar, nefret söylemi ve ayrımcılığa maruz kalmaya devam etti.
- HIV ve AIDS'li pek çok kişinin istihdama, barınmaya, kamu hizmetlerine, eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimde ayrımcılık yapıldığını bildirildi. İnsan hakları örgütleri, ülkede HIV ve AIDS'li kişileri ayrımcılığa karşı koruyan yasaların bulunmadığını ve isimsiz HIV testi yapılmasının önünde ise yasal engeller bulunduğunu belirtti.
İşçi Haklarına Yönelik Suiistimaller
- Hükümet ve işverenler örgütlenme özgürlüğüne ve toplu sözleşme hakkına müdahale etti. Hükümet müdahaleleri, bazı sendikaların kamusal ve diğer faaliyetleri yürütme imkanlarını kısıtladı. Polis sık sık sendika toplantılarına ve gösterilere müdahale ederken; bazı sendikalar yerel yetkililerin yürüyüş ve basın toplantısı gibi kamuya açık etkinlikleri yasakladığını bildirdi.
- Sendikalı işyerlerinde işverenler tehdit, şiddet ve işten çıkarmalara başvurdu.
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2023 Temmuz ayında yaptığı açıklamada, ülke genelinde sendika üyeliğinde bir miktar artış olduğunu ve 16,4 milyon işçinin 2,4 milyonunun sendikalı olduğunu duyurdu.
Ücret ve Çalışma Saatleri
- Asgari ücret, tahmini yoksulluk seviyesinin altındaydı.
- Sendikasız sektörlerdeki işçiler, yasa gereği hakları olan fazla mesai ücretini almakta zorluk yaşadılar.
- Dünya Ekonomisi 2023 istatistiklerine göre Türkiye'nin kayıt dışı ekonomisi GSYİH'nın yüzde 31'ine denk geliyor ve hükümet bu alanda iş yasalarını nadiren uyguluyor.