17 Aralık 2013’te resmi görevim icabı neredeyse tüm gün Başbakan Erdoğan’ın yakınındaydım. O gün şahit olduklarımı aktaracağım. Dışişleri kariyerimin o döneminde Bakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanıydım. Bakanla birlikte 16 Aralık'ta Konya’ya gittik.
Konyalı olduğum için Bakanın Konya programlarına genelde katılırdım. 17 Aralık sabah saat 09.00’da Başbakan Erdoğan da gelecek, gün boyu programını icra edip, akşam Şeb-i Arus törenlerine katılacaktı. Biz sabah Başbakanı beklerken yolsuzluk operasyonları gerçekleşmişti.
Bildiğiniz gibi, Erdoğan “sıfırlama, evrak kıyma” telefonları ile Sümeyye, Bilal ve diğerlerine gerekli talimatları verip, ayarlamaları yaptığı için ancak saat 11.30 gibi gelebildi. Başbakan ve heyetini beklerken herkes heyecanlı ve gergindi; gelişmeleri takip ediyordu.
Erdoğan'ı otel girişinde karşıladık. Çok gergin ve endişeliydi. Sabah Ankara'da yaptığı telefon görüşmelerindeki korku ve endişesi malum (tapeler). O gerilim gün boyu sürdü. Akşam danışmanlarla beklerken orada bulunan Erdoğan’ın bir telefon konuşmasına kısmen şahit olduk.
Muhatabını bilmediğim bu görüşmede yolsuzluk operasyonunu konuşuyordu. Darbe gecesi gördüğümüz rahatlığından ve kendinden emin halinden hiç eser yoktu. Çok gergindi.
Sonra TÜRGEV’le ilgili gizli bir toplantı yaptılar. Özel bir vakıfla Başbakan’ın nasıl bir ilgisi olabilirdi ki? Ya da yolsuzluk operasyonunun bu vakıfla ilgisi? Sonradan anlaşılacaktı tabi.
Öğle saatlerinde toplu açılış törenine katıldı. Yapımı bitmemiş bir spor salonunu açıp orada konuşma yaptı. Bu konuşma çok ama çok önemliydi. Partisinin hırsızlığı ortaya çıkmış olan Başbakan ilk kez halkın karşısına çıkacaktı. Halkın tavrı çok mühimdi. Konyalılar çok coşkulu destek verdiler. Erdoğan’a moral oldu. Akşamki Şeb-i Arus töreninde de yine halkın desteği vardı.
En çirkinini ise sözde Sufizm üstadı Ömer Tuğrul İnançer yapmıştı. Mevlana’nın manevi huzurunda yapılan törende, konuşmasının dışına çıkıp siyasete girmiş, Erdoğan’a dönüp mealen “sen ne yaparsan yap arkandayız” demişti.
17 Aralık sabahı Konya’ya tedirgin ve korku içinde gelen Erdoğan halk desteğini görünce moral buldu. O gün ve sonrasındaki halk desteği, “ne suç işlersem işleyeyim halk arkamda” güvenini verdi. Bu güvenle her geçen gün el artırıp daha büyük hukuksuzluklara girişti.
Neden anlatıyorum bunları? Çünkü Türkiye için kırılma noktası oldu 17-25 Aralık. Sonrasındaki süreç ülkeyi bugünkü diktatörlüğe taşıdı. O gün tüm kesimleriyle halkımız, demokratik ve bilinçli bir toplum tepkisi verseydi, yolsuzluk tarihe gömülebilirdi bu ülkede.
Özetle, ülkenin bugünkü haline gelmesinde Erdoğan’ın hırsızlığını gördüğü halde destek veren halk kesimlerinin, görevini yerine getirmeyip bu suçlara alet olan yargının, bürokrasinin, ona destek veren siyasi-sivil tüm kesimlerin payı büyük.