Türkiye’de 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi hazırlıkları son sürat devam ediyor. Cumhurbaşkanı adayları kozlarını miting meydanlarında paylaşırken, anketlerde Millet İttifakı’nın adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir miktar önde olduğu görülüyor. Topladıkları imzalarla aday olan Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın diğer iki adaydan oy koparmaları beklendiğinden, yüzde 50’yi ilk turda hiçbir adayın geçemeyebileceği ve Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalabileceği anlaşılıyor.
Öte yandan, 2019 yılında düzenlenen yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı koltuğu için girişilen mücadelede yaşanan hukuk ve demokrasi garabetinin önümüzdeki kritik seçimlerde tekerrür edip etmeyeceği büyük endişe konusu. Hatırlanacağı üzere eski başbakan Binali Yıldırım rakibi Ekrem İmamoğlu karşısında kaybettiği halde AKP sonuçlara itiraz etmişti. Zorlama iddialara rağmen YSK tarafından seçimin yenilenmesine karar verilmiş ve yenilenen seçimde İmamoğlu rakibin Yıldırım’ı ezici bir oy farkıyla geçerek İBB Başkanlığına oturmuştu.
İBB Başkanlığından çok daha önemli olan Cumhurbaşkanlığı makamı için düzenlenecek seçimde, olası bir Kılıçdaroğlu zaferinin türlü bahanelerle engellenmesi ihtimali dikkatten vareste tutulmamalıdır. Türkiye’de yıllar içerisinde inşa edilen ve Erdoğan çevresinde şekillenen otoriter yapının bir aparatı konumundaki Anadolu Ajansı’nın (AA) seçim sonuçlarını takip edip paylaşmaya yetkili tek kuruluş olması ve önceki seçimlerde gösterdiği “performans” seçim sonuçlarının manipüle edilebileceği yönündeki endişeleri körüklüyor.
Ancak AA’nın rolü, endişe kaynaklarından sadece biri olabilir. Son günlerde, Savunma Bakanı Akar, İçişleri Bakanı Soylu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi üst düzey yetkililer tarafından yapılan bazı açıklamalar mağlubiyeti kabul etmeyeceklerine dair işaretler barındırıyor. Adı geçenler konuşmalarında gerekirse “şiddete” başvurulabileceğini, seçimi Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının “darbe” anlamına geleceğini, “terör örgütlerinin” desteğiyle kazanan bir adayın Türkiye’yi yönetmesine tahammül edemeyeceklerini dile getirdiler. Mevcut hükümetin yapısı göz önünde bulundurulduğunda bu tehditkar söylemlerin ciddiye alınması gerektiği açıktır.
Seçim gecesi neler yaşanabileceğine dair ipuçlarını görmek amacıyla dünyanın her kıtasından bazı örneklerle seçime hile karıştıran, kaybettiği halde görevi bırakmamak için direnen liderlerin ülkelerinde ne gibi sorunlara yol açtığını, sürecin nasıl işlediğini ve nasıl sonuçlandığını kısaca ele almak istiyoruz.
1. Brezilya’da Ekim 2022 tarihinde yapılan başkanlık seçimlerinin ikinci turunda muhalefetteki Luiz Inacio Lula da Silva’nın yaklaşık %51 oyla galip gelmesine rağmen, %49 oy alan iktidardaki Jair Bolsonaro yenilgiyi kabul etmedi. Seçim sonuçlarını görevi devrettikten sonra da tanımayan Bolsonaro’nun taraftarları liderlerine destek için ülke çapında gösteriler düzenledi ve bazı göstericiler orduyu göreve çağırdı. Bu arada, seçimlere hile karıştırıldığını iddia eden Bolsonaro iktidarı devretmeden iki gün önce ülkeyi terk ederek üç ay ikamet edeceği Florida’ya gitti. Gösterilere devam eden Bolsonaro’nun taraftarları ise 8 Ocak 2023 tarihinde başkentteki Kongre binası, Anayasa Mahkemesi ve Başkanlık Sarayını bastı. Olaylarda 1500’e yakın kişi tutuklandı. Baskınlarla ilgili soruşturmalar halen devam ediyor.
2. En dikkat çekici ve yakın tarihli olaylardan biri dünyada devlet yapısı, kurumların işleyişi, denge mekanizmalarıyla demokrasinin en başarılı uygulandığı ülkelerin başında gelen ABD’de 2020 yılında yapılan başkanlık seçimleri. Seçimi kaybeden Donald Trump galibiyet iddiasını sürdürdü ve bazı eyaletlerde seçim sonuçlarını hile olduğunu ileri sürerek mahkemeye taşıdı. Ayrıca, taraftarlarını konsolide etme çabasına girdi, bu çerçevede büyük mitingler düzenleme çağrısında bulundu. Ne var ki, bir grup marjinal Trump destekçisinin ABD Senato binasını basması ABD siyasetinde dengeleri alt üst etti ve Trump’ın iddialarına büyük darbe vurdu. Olay sonrasında gerek Demokratlar gerekse Cumhuriyetçiler demokrasiden yana tutum sergiledi. Trump’ı geri çekilip görevini sulh içerisinde bırakmaya çağırdılar. Nihayet yargı mercilerinin seçim sonuçlarına ilişkin itirazları reddetmesiyle Trump’ın tüm çabaları sonuçsuz kaldı.
3. Belarus’ta 2020 yılında düzenlenen devlet başkanlığı seçimlerini %80 oyla ülkeyi 1994 yılından beri yöneten Alexander Lukaşenko’nun kazandığı açıklandı. Buna karşılık, muhalefet lideri Svyatlana Tsihanouskaya, ilk turda oyların en az %60’ını alarak kesin bir zafer kazandığını, Lukaşenko’nun yaygın seçim hilelerine başvurduğunu öne sürdü. Tüm muhalif adaylar Belarus Merkez Seçim Komisyonuna başvurarak seçim sonucuna itiraz ettiler. Avrupa Birliği başta olmak üzere Batı bloku ve bazı uluslararası kuruluşlar seçim sonucunu tanımadıklarını açıkladı. Muhalifler büyük protesto gösterileri düzenledi, ancak görevde bulunduğu süre zarfında otoriter bir rejim inşa eden Lukaşenko barışçıl eylemleri güç kullanarak bastırdı. Çok sayıda siyasi muhalifi ve aktivisti tutukladı. Yıllar içerisinde baskıcı bir rejim inşa etmeyi başaran, şeffaflık ve adalet ilkelerinden çok uzak seçimleri muhalefeti susturarak ve hileye başvurarak “kazanan” Lukaşenko, halihazırda devlet başkanlığı görevini sürdürüyor.
4. Venezuela’da 2018'de yapılan seçimlerde, Nicolas Maduro'nun devlet başkanlığına yeniden seçildiği ilan edildi. Ancak, meclis çoğunluğunu elinde bulunduran muhalefet blokunun girişimiyle Ulusal Meclis, ABD başta olmak üzere 50’den fazla ülkenin desteklediği kararla seçimin “özgür ve adil” olmadığını belirterek muhalif lider Juan Guaido’yu “Geçici Devlet Başkanı” ilan etti. Protestolara rağmen fiili durum sürdü ve Maduro devlet başkanlığı koltuğunda oturmaya devam etti. 7 Aralık 2020 tarihinde düzenlenen parlamento seçimlerini muhalefet partilerinin boykot etmesi üzerine yine Maduro kazandı. Ülkede ekonomik krizin eşlik ettiği siyasi kriz devam ediyor.
5. Gambiya’da 1 Aralık 2016 tarihinde düzenlenen seçimlerde ülkeyi 1994 yılından beri yöneten Yahya Jammeh, rakibi Adama Barrow’un zaferini kabul etmeyerek koltuktan ayrılmayı reddetti. Parlamento, Jammeh’in görev süresini 90 gün uzattı ve bu süre zarfında ülke genelinde OHAL ilan edildi. Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) heyeti Jammeh'i koltuğunu bırakmaya ikna edemedi. 19 Ocak 2017 tarihinde ECOWAS üyesi ülkelerden Nijerya, Senegal ve Gana’dan askeri birliklerin Gambiya topraklarına girmesi üzerine Jammeh ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Jammeh halen Ekvator Ginesi’nde sürgünde yaşıyor.
6. Zimbabve’nin bağımsızlığını kazandığı 1980 yılından itibaren ülkenin yönetimini elinde bulunduran Robert Mugabe 2008 yılında düzenlenen seçimlerde parlamento çoğunluğunu muhalefetin kazanması üzerine devlet başkanlığı seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasına izin vermedi. Sonrasında seçimin tekrarlanmasına karar verildi. Seçimin yenilenmesi öncesinde muhalefet üzerinde yoğun bir baskı kuruldu. Muhalif lider Morgan Tsavangirai adaylıktan çekilmek zorunda kaldı ve yenilenen seçimi Mugabe’nin kazandığı ilan edildi. Ülkede protesto gösterilerinin artması üzerine gerilim had safhaya tırmandı. Bunun üzerine, Güney Afrika’nın girişimleriyle 2008 yılı sonunda İktidar Paylaşımı Anlaşması imzalandı. Seçimlere katılan üç partiden oluşan Birlik Hükümeti kuruldu. Mugabe Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürürken, muhalif lider Tsvangirai başbakanlık görevine getirildi.
Yukarıdaki örnek olaylarda otoriterlik eğiliminde olan yahut görevde bulunduğu uzun yıllar içerisinde kendi rejimini inşa etmeyi başaran, böylece arkasına ordu ve polis gücünü alan liderlerin seçimlere hile karıştırma ve seçim sonuçlarını manipüle etmeye kalkıştıklarını görüyoruz. Bu tip liderler yenilgiye uğradıkları açıkça ortaya çıktığında sonuçları kabul etmek yerine, koltuğu terk etmeme veya seçimleri yeniletme gibi yöntemlere tevessül ediyorlar. Bu uğurda taraftarlarını şiddet olaylarının içine çekmekten kaçınmıyorlar. Bu çerçevede, Türkiye’de 14 Mayıs’ta düzenlenecek seçimlerde emareleri şimdiden görünür olan benzer eğilimlere karşı muhalefetin tepkisiz kalmaması ve ön alıcı tedbirlere başvurması, ülkenin hem daha fazla otoriterliğe kaymasını önlemek hem de huzur ve toplumsal barışın tesis edilebilmesi bakımından hayati önem arz ediyor.