AB’nin Yumuşak Karnı: Mülteci Konusu

June 20, 2023
by Enes Esen, published on 20 June 2023
AB’nin Yumuşak Karnı: Mülteci Konusu

Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler arasında yıllardır devam eden müzakerelerin sonunda yeni bir iltica ve göç sistemi konusunda Haziran ayında nitelikli çoğunlukla bir anlaşma sağlandı. Önümüzdeki sene Haziran ayında yapılacak AB milletvekili seçimleri öncesinde AB Parlamentosu ve Komisyon arasındaki görüşmelerin tamamlanması ve bahse konu anlaşmanın yürürlüğe girmesi bekleniyor. Anlaşma incelendiğinde esas hedefin caydırıcılığın arttırılarak kaçak göçmenlerin AB dışında tutulmasının sağlanması olduğu görülüyor. 

Yeni iltica anlaşması esasen Dublin Anlaşmasının özünü büyük ölçüde muhafaza ediyor. Örneğin iltica talebinin ilk varılan ülke tarafından değerlendirilmesi gibi hususlarda bir değişikliğe gidilmedi. Bu bağlamda anlaşmanın yeni hükümleri; sığınma başvurusu reddedilen kişiye ilişkin yükümlülük sürelerinin kısaltılması, fazla göçmen alan ülkelerin yükünün hafifletilmesi için dayanışma mekanizması tesis edilmesi, hızlıca sınır dışı edilmeyi kolaylaştıran yeni sınır prosedürleri ve güvenli ülke kavramının gevşetilmesi gibi hususları ihtiva ediyor. 

AB’nin iltica şartlarını ve kabul süreçlerini zorlaştıran bu anlaşmada uzlaşıya varılmasında Avrupa’da göçmen karşıtlığı üzerinden kendisini tanımlayan aşırı sağın yükselmesinin yadsınamaz bir payı bulunuyor. İtalya, İsveç ve Finlandiya’da aşırı sağ partiler hükümet koalisyonunda yer alıyorlar. Fransa ve Hollanda’da ise seçmenlerin aşırı sağa kaymasını istemeyen liberal politikacılar aşırı sağın bazı göçmen karşıtı söylemlerini benimsemek suretiyle popülerliklerini korumaya çalışıyorlar. Öte yandan, Polonya ve Macaristan mülteci politikası benimsenmesine kökten karşı oldukları için anlaşmanın bu haline karşı oy kullandılar.

Ne var ki Avrupa sağının göçmen karşıtlığı Küresel Güneyden gelenleri kapsıyor. Kaderin cilvesi olarak bu anlaşmanın dayanışma mekanizması çerçevesinde birkaç bin mülteciye güneyden geldikleri için kapılarını kapatmak isteyen Polonya, Ukrayna’daki savaştan kaçıp gelen 1 milyona yakın sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. Mart 2023 itibariyle Avrupa Birliği ülkelerinde geçici koruma statüsüne sahip 4 milyon Ukraynalı bulunuyor.

Göç İstatistikleri

Anlaşmanın diğer detaylarına girmeden önce Avrupa’daki kaçak göçmenlere ilişkin bazı sayılara bakmakta fayda var. AB Sınır Koruma Ajansının (Frontex) verilerine göre 2022 yılında 330.000 kaçak göçmen AB’nin sınırlarından giriş yaptı. Bu istatistik, bir önceki yıla göre geçişlerde %64'lük bir artış olduğunu ve 2016 yılından beri en yüksek sayıya ulaşıldığını gösteriyor. Kaçak göçmenlerin yaklaşık yarısı Balkanlar üzerinden geliyor. Suriyeliler, Afganlar ve Tunuslular sınırdan kaçak geçenlerin %47’sini teşkil ediyor. 

Frontex’in istatistikleri büyük resmin sadece bir kısmını yansıtıyor. Bu istatistiklere gayrikanuni şekilde Avrupa’dan geri itilenler dahil değil. Bu bağlamda, Belçikalı bir STK’nın raporuna göre 2022 yılında AB’nin sınır ülkeleri tarafından en az 225.533 kişi geri itildi. Başka bir ifadeyle, günde en az 617 kişi AB ülkeleri tarafından iltica başvurusu yapma imkanı verilmeden geri gönderildi. Burada geri itilmenin kaçak göçmenin diğer ülkeye salimen bırakılması anlamına gelmediğini vurgulamak gerekiyor. Geri itilen kişilerin bütün parasına ve telefonuna sıklıkla el konulduğu gibi, bazen üzerindeki bütün giysiler dahi soyulup sınırın ötesine öylece atılıyorlar. Çoğu zaman da geri itilen kişiler hakaret ve dayak gibi insanlık dışı kötü muamelelere de maruz kalıyor. Aynı raporda 2022 yılında geri itilmeler sırasında en az 77 kişinin öldüğü belirtiliyor. Geri itilen ve ölen sayısı büyük ihtimalle bu tespitlerin üzerinde.

Geri itmelerin dışında, başvuru yapamadan kanuni yollarla iade edilen veya yarı yolda alıkonulan sığınmacılar da var. Kaçak göçmenlerin deniz yoluyla Avrupa’ya ulaşmasını önlemek için AB; Türkiye, Libya ve Fas’la milyarca avroluk anlaşmalar imzalamıştı. Bu çerçevede, AB’nin maddi yardımı karşılığında 2016'dan itibaren Türkiye'den Yunan adalarına geçen göçmenler Türkiye'ye aynen iade edilebiliyor. Bu iade anlaşmasının caydırıcılık etkisiyle Türkiye’den Yunanistan’a kaçak geçişler ciddi şekilde azaldı. Benzer şekilde Afrika’dan kaçak geçişleri azaltmak için AB, Libya sahil güvenliğine maddi destek veriyor. Bu minvalde, 2022 yılında Libya 23.600 göçmeni deniz sularında yakalayıp ülkeye geri getirdi. BM’ye göre Libya’da gözaltına alınan mülteciler sistematik olarak işkenceye uğruyor, tecritte tutuluyor, avukatlarla irtibata geçmesine müsaade edilmiyor. Bu sığınmacılar su, yiyecek gibi temel ihtiyaçlardan dahi mahrum bırakılıyor.

Öte yandan, Akdeniz’i derme çatma gemi ve botlarla geçmeye çalışan sığınmacılar ölümü göze alarak yola çıkıyorlar. BM Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre 2022 yılında Akdeniz’de en az 2700 göçmen hayatını kaybetti. 2015’te 4000, 2016’da ise 5000 sığınmacı Akdeniz’de hayatını kaybetmişti. Ölenlerin üçte ikisinin Afrika kökenli, yaklaşık dörtte birinin de Arap ülkelerinden olduğu değerlendiriliyor. En son 14 Haziran’da Yunanistan açıklarında göz göre göre batan göçmen gemisinde tek seferde 500’den fazla insanın hayatını kaybettiği düşünülüyor. 750 göçmeni taşıyan söz konusu gemiden sadece 104 kişi kurtarılabildi. Şu ana kadar 80 kişinin cesedine ulaşılabilirken, geri kalan cesetler için arama tarama çalışmaları devam ediyor. Dolayısıyla, 2023 yılında yine binlerce insanın Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken Akdeniz’de boğulacağı görülüyor.

A picture containing text, map, font, screenshotDescription automatically generated

Yeni Göç Anlaşması

Bu yeni anlaşmanın, AB'nin mülteciler konusunda temel metni olan Dublin Anlaşması'nın yerini alması öngörülüyor. Sınır prosedürleri, bu yeni anlaşmanın kilit unsurlarından birini oluşturuyor. Anlaşmaya göre kaçak olarak giriş yaparken yakalanan veya denizde kurtarılanların iltica başvuruları artık hızlandırılmış bir sürece tabi olabilecek. Koruma statüsü verilme ihtimali %20 veya altı olan ülke vatandaşlarının iltica başvurularında bu süreç zorunlu olacak. Namı pek de iyi olmayan Yunan adalarındaki mülteci kamplarına benzer şekilde, AB sınırlarındaki kapalı kamplara alınacak bu sığınmacıların başvuruları en geç 6 ay içinde sonuçlandırılacak. Hukuki danışma alma, itiraz süreçleri vb konularda standart altı imkanların sunulacağı bu süreçle ret alanlar ivedilikle geri gönderilecek. Her iltica başvurusunun sınır prosedürüne dahil edilmeyeceğini ve her başvurunun Akdeniz’de bir kampa gönderilme anlamına gelmeyeceğini de ifade etmek gerekiyor. Bu prosedürle senede en az 30.000 başvurunun değerlendirilmesi hedefleniyor. Sınır prosedürüyle başvurusu reddedilenlere ilişkin üye devletin yükümlülük süresi 15 aya, denizde yakalananlar için 12 aya düşürülüyor. 

Yeni sınır prosedürü kağıt üzerinde yürütülebilir gözükse de uygulamada birçok zorluğun baş göstereceği aşikar. En basitinden, sığınmacıların hangi ülkenin vatandaşı olduğunun tespiti çetrefilli bir konu. Sırtında bir çantayla tekneyle deniz aşırı gelen veya kara sınırından kaçak geçiş yapan birinden kimliğini ispat için pasaport, hüviyet veya başka bir resmi evrak sunmasını zorunlu tutmak makul olmayacağı için, bu kişilerin ilk aşamada beyanlarının esas alınması muhtemel. Ardından, pirincin taşı ayıklanmaya çalışılacak. 

Somut örnek vermek gerekirse, Faslıların sığınma taleplerinin kabul oranı 2021 yılında %9 oranında gerçekleşti. Yeni kurallar uyarınca Faslıların başvuruları kapalı bir kampta ivedilikle değerlendirilip reddedilecek. Pratikte olacak ise sınırda yakalanan bazı Faslılar, Suriyeli olduklarını ve iç savaştan kaçtıklarını ileri sürecekler. Halihazırda da anekdot olarak Arap ülkelerinden iltica başvurusu yapan birçok kişinin kabul şansını katlamak için Suriyeli taklidi yaptığı ifade ediliyor. Benzer şekilde Sahraaltı Afrika’dan gelecek başvurularda da kapalı kamptan hızlıca gönderilmek istemeyen insanların Eritre, Burundi, Somali, Kamerun ve Tigray gibi farklı yerlerden geldiklerini iddia etmeleri ihtimali artacaktır.

Anlaşmayla, mülteci dalgasına maruz kalan ülkelerin üzerindeki baskıyı azaltmak için yıllık toplam 30.000 sığınmacının AB içinde belirli bir katsayı bağlamında dağıtılması öngörülüyor. Kendi payına düşen sığınmacıları kabul etmek istemeyen ülkeler ilgili AB fonuna reddettiği sığınmacı başına 20.000 avro ödeyecek. Ülkesine güneyden gelen hiçbir mülteciyi kabul etmek istemeyen Polonya, özellikle bu madde yüzünden anlaşmaya karşı çıktı. 

Anlaşmanın diğer önemli noktası, başvurusu reddedilenlerin hangi “güvenli” ülkeye iade edileceğini üye devletin inisiyatifine bırakması. Başka bir ifadeyle, üye ülkenin güvenli olarak addettiği üçüncü bir ülkeye sığınmacıların yasal olarak iadesi sağlanmış olacak. Anlaşma geri gönderilecek kişiyle üçüncü ülke arasında bir “bağ” kurma şartı koşuyor. Uygulamada bu bağın tesisi için oturma izni, ailesinin orada yaşaması veya kişinin o ülkeden transit geçiş yapmasının yetebileceği anlaşılıyor. 

“Güvenli Ülke Tunus” 

Güvenli ülke maddesinin kabulü için İtalya’daki mülteci karşıtı politikalarıyla bilinen sağcı iktidarın ısrarcı olduğu biliniyor. Avrupa’da deniz yoluyla en çok sığınmacının geldiği İtalya, bu maddeye istinaden yakaladığı kaçak göçmenleri Akdeniz’in güneyindeki ülkelere iade etmeyi hedefliyor. Bunun için İtalya, AB’nin Türkiye’yle imzaladığı mülteci iade anlaşmasının bir benzerinin Tunus’la imzalanmasına ihtiyaç duyuyor. Nitekim, anlaşmadan üç gün sonra AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen beraberinde “şahin kanatta” yer alan Hollanda Başbakanı Mark Rutte ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni olduğu halde Tunus’a ana gündemi mülteci meselesi olan bir resmi ziyaret düzenledi. Adı geçenler Tunus’taki muhataplarına, mültecileri geri alması halinde AB’nin Tunus'a kesenin ağzını açmaya hazır olduğu mesajını verdiler.

“Yardım paketi” teklif edilen Tunus ekonomik ve siyasi olarak zor bir dönemden geçiyor. Tunus’un dış kaynak  finansmanı için müzakereler yaptığı IMF, 1.9 milyar dolarlık bir stand-by anlaşmasına karşılık halka sağlanan sübvansiyonların kesilmesi gibi yapısal reformlar gerçekleştirilmesini talep ediyor. Bu şartları ağır bulan Tunus Devlet Başkanı Kays Said, Ekim ayından beri IMF anlaşmasını imzalamayı reddediyor. Bu bağlamda, AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, Tunus’a 1 milyar avronun üzerinde bir yardım göndermeye hazır olduklarını açıkladı. AB Komisyonunun IMF gibi Tunus ekonomisinde reform talebi bulunmuyor. AB’nin ana beklentisi Tunus’la göçmenler konusunda bir anlaşma sağlanması.

Esasında bu cömert teklif, göçmenler “bize gelmesin de nereye giderse gitsinler” yaklaşımının başka bir yansıması. AB ülkelerinin gayet iyi bildiği üzere son iki yılda Tunus’ta hızlı bir demokratik gerileme yaşanıyor. Üstelik Tunus’ta mültecilere karşı devlet destekli artan bir düşmanlık var. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Şubat ayında yaptığı bir açıklamada Sahra Altı Afrika’dan gelen illegal göç dalgalarının gizli hedefinin ülkenin Arap ve Müslüman yapısını değiştirmeye yönelik olduğunu iddia etmiş ve bu “illegal göçmen sürülerine” karşı önlem alınması gerektiğini söylemişti. Akabinde ülkedeki Afrikalı göçmenlere yönelik saldırılar yaşanmıştı. Kays Said’in bu açıklaması birçok uluslararası kurum tarafından ırkçı olduğu belirtilerek eleştirilmişti. Bu minvalde, Birleşmiş Milletler Irksal Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi, Tunuslu devlet yetkililerini ırkçı nefret söylemleri ve mültecilere yapılan kötü muameleler konularında uyarmıştı.  

Sonuç

Beklendiği üzere insan hakları örgütleri AB’nin yeni iltica anlaşmasına sert tepki gösterdi. Uluslararası Af Örgütü bu anlaşmayla sığınmacıların aylarca kapalı kamplarda gözaltında kalması dahil olmak üzere çeşitli acılara maruz kalacağını vurguladı. Örgüt ayrıca, AB Parlamentosunun anlaşmanın bu şekliyle yasalaşmasının önünde durması gerektiğini söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü  ise anlaşmanın AB’nin işlemeyen mülteci sistemini düzeltmeye yönelik pek bir değişiklik yapmadığını ve AB Parlamentosunun bu feci önerilerdeki zararları sınırlaması gerektiğini belirtti.

AB’nin Ukraynalı mültecilere yönelik başarılı kabul ve entegrasyon politikaları, siyasi irade olduğunda Avrupa’nın adilane ve hızlı bir sığınma politikası takip edebileceğini ispatlıyor. Bu yeni iltica anlaşmasının hükümleri ise göçmenlerin mümkün olduğunca Avrupa'nın dışında tutulması ve AB'ye girmeyi başaranların da mümkün olan en kısa sürede yasal olarak geri gönderilmesinin amaçlandığını gösteriyor. Dublin Anlaşmasının ruhunu koruyan bu yeni uzlaşıdaki sert hükümlerle Avrupa’ya kaçak göçün caydırılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Sığınmacıların hızla geri gönderilmesini teminen güvenli ülke kavramını gevşeten AB, Türkiye, Libya ve Fas’tan sonra bir iade anlaşması imzalayarak Tunus’u da bu kervana katmaya çalışıyor. 

Bu itibarla, mezkur anlaşma bir anlamda Avrupa’da yükselen sağın ve göçmen karşıtlığının zaferi olarak görülebilir. Avrupa’nın iç siyasi dinamikleri göz önüne alındığında, sert göçmen politikalarının önümüzdeki dönemde de devam edeceği söylenebilir.